Açlık grevindeki tutukluların tedavi hakkının engellenmesini zamana yayılmış işkence olarak tanımlayan Dr. Zeki Gül, açlık grevlerinin takibi için geçmiş yıllarda olduğu gibi bağımsız doktor heyetlerinin oluşturulması gerektiğini söyledi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi 58’inci gününde. Güven’in ardından aynı taleple 27 Kasım’da 10 günlük süresiz dönüşümlü açlık grevi ile 16 Aralık’ta da 24 cezaevinde 94 tutuklu tarafından başlatılan süresiz dönüşümsüz açlık grevleri de devam ediyor. Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) bünyesinde son 20 yılda kurulan cezaevleri bağımsız izleme heyetleri içinde yer alan Doktor Zeki Gül, açlık grevlerinde hekimlerin rolüne dikkat çekti.

‘KİŞİNİN SAĞLIK HAKKINA MÜDAHALE VAR’

Açlık grevinin tıbbi olmasa da sonuçlarının tıbbi olduğunu söyleyen Gül, vücudun bedensel, ruhsal ve beyinle ilgili uzun erimli yarattığı olası tahribatların tıbbı ilgilendirdiğini belirtti. Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlığı; bedensel, ruhsal, sosyal iyilik hali olarak tanımlandığını hatırlatan Gül, açlık grevlerinin sosyal iyilik hali için gerekli bir parametre olduğunu kaydetti. Gül, açlık grevini yaratan nedenlerin yaşadığımız dönemde sadece grevi yapanlar değil, herkes için sosyal iyilik halinin eksikliği anlamına geldiğini anlattı. Sağlığın toplumsal bir konu olduğunu kaydeden Gül, ancak son dönemde açlık grevlerini doğrudan izleme şansına sahip olmadıklarını belirterek, “Çünkü dünya ve ülkemizdeki örnekleri gösterdiği gibi bağımsız izleme heyetlerinin olmadığı dönemlerde nesnel doğru bir değerlendirme yapılması çok mümkün gözükmüyor. Ama şunu söyleyebiliriz ki; basına yansıdığı kadarıyla zaman zaman vitamin kullanımına izin verilmediği ve önerilen tuz oranlarının verilmediğini duyuyoruz. Bu veri doğruysa, bu müdahale ceza ve hekimliğin meslek özerkliğine hem de kişinin sağlık hakkına bir müdahaledir. Eğer tuz ve vitamin alınmasını engelleyen bir cezaevi yönetimi varsa, bu bir cezalandırma yöntemidir. Oysa ne hukukta cezaevi yönetiminin ceza verme yetkisi vardır ne de tıpta, sağlıkçı olmayanların hasta ile hekimleri arasına girmesine izin vermez. Bu neden çok önemli; yeterli vitamin ve tuz alınması Türkiye geçmiş dönemlerde de yaşadığı deneyimlerden elde ettiği bir sonuçtur” ifadelerini kullandı.

Hekimler olarak güncele dair ellerinde çok fazla veri bulunmadığını ifade eden Gül, ancak geçmiş dönemlerde elde ettikleri deneyimlerle neler yaşanabileceğini tahmin ettiklerini söyledi.  1990’lı yılarda açlık grevleri döneminde eylemi bitirenlerin sağlık kurumlarına ulaşmasında sorunlar olduğunu hatırlatan Gül, “Ne yazık ki dünyada Wernicke Korsakoff olarak adlandırılan, kişide denge sorunu, kalıcı hasar yaratabilen yani bir beyin harabiyeti tanıları bizim coğrafyamızda da sık görülmüş oldu. Görülmenin en önemli nedenlerinden biri, açlık grevi süresince B1, B2 vitaminlerinin ve yeterli tuz oranlarının alınmamasıydı. Biz sağlıkçılar olarak kişinin açlık grevine karışmayız ama onun bilgilendiririz. Hatta otoriteyi de bilgilendiriyoruz. Bizim temel amacımız; kişilerin sağlık yaşamı, sağ ve sekelsiz kalmalarıdır” diye konuştu.

‘O DÖNEM İZMİR’DE HİÇ ÖLÜM YAŞANMADI’

Bağımsız izleme heyetlerinin açlık grevlerini yöneten taraf olmadığını söyleyen Gül, daha önceki dönemlerde İzmir, Buca, Kırıklar, Şakran, Tekirdağ gibi farklı cezaevlerinde bağımsız heyetlerin içinde davet edilen hekimlerden biri olduğunu hatırlattı. Gül o süreçte yaşananları şöyle anlattı: “Örneğin Adalet Bakanlığı, İzmir Tabipler Odası’na çağrıda bulunarak; cezaevi için bağımsız heyetlerin oluşmasına izin vermişti. Çok fazla ölümün yaşandığı 1995-96 yılları arasında İzmir hiç açlık grevine bağlı ölüm olmadı. Çünkü cezaevi idaresi, Adalet Bakanlığı ve Cumhuriyet Başsavcılığı onayıyla nerdeyse haftada birkaç kez bağımsız heyet cezaevine giriyordu. Sağlık değerlendirmelerinde bulunarak, önlemleri doğrultusunda tavsiyelerde bulunuyordu. Açlık grevi bitmeden kan tahlili, yine grev bittiğinde elinde verileri olduğu için daha hızlı davranmıştı. Bu çok değerliydi.”

‘TEDAVİYİ ENGELLEMEK ZAMANA YAYILMIŞ İŞKENCEDİR’

Son süreçte Cumhuriyet tarihinin en yoğun cezaevi nüfusunun olduğunu söyleyen Gül, hiç geciktirilmeden bağımsız izleme heyetlerinin oluşturulması gerektiği konusunda çağrıda bulundu.

Hukukçulardan, açlık grevi sürdüren tutukluların ailelerine, cezaevi yönetimlerine kadar herkesin üstüne düşeni yapması gerektiğinin altını çizen Gül, B1 ve B2 vitaminlerinin alınmasının önemli olduğuna dikkat çekerek, “Bir kişinin tedavi ve yaşam hakkını engellemek, bir kalıcı hasar olacağını bile bile engellemek aslında zamana yayılmış işkence olarak yorumlanabilir. An gelir tıkanır, taraflar birbirini dinlememeye başladığında, ortak yol tasfiye eden bir heyete ihtiyaç duyar. Bu uzlaştırıcı bir tavırdır, Adalet Bakanlığı birçok tarihte tıkandığında TTB çağrıda bulunmuştur” diye ifade etti.