2018 yılının Kasım ayında açılan Beşikdüzü T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan İHD Genel Merkezi’ne ve şubelerine gelen başvurular üzerine MYK üyesi iki avukat iddia edilen işkence ve kötü muamelelerin ve sair hak ihlallerinin yaşandığına dair iddiaların tespiti amacıyla ziyaretler gerçekleştirmek için görevlendirildi.
14 Ocak 2019 günü Trabzon’a giden avukatlar öncelikle yeni yapılan bu cezaevinin Trabzon merkezden şahsi araçla bir saat uzaklıktaki Vakfıkebir ilçesinde olduğunu ve ilçe merkezinden 10-15 km uzaklıktaki Anbarlı Mahallesi’nde deniz seviyesinden 700 metreyi aşan bir yükseklikte olduğunu gözlemlemiştir. Cezaevine gidilen yol, bir aracın geçebileceği genişlikte bir köy yoludur. Mahpusların aileleri için en azından Vakfıkebir ilçe merkezinden toplu taşıma olup olmadığı sorulduğunda infaz koruma memurları 5-6 kişilik dolmuşların servis yaptığını söylemişlerdir.
Görüşme yapılan hükümlüler Mahsun Yüksekbağ, Kerem Karagöz, Enes Aydoğan ortak beyanlarında,
“Tekirdağ cezaevinden 16 kişi herhangi bir gerekçe belirtilmeden Trabzon Beşikdüzü cezaevine getirildik. Ayrıca Erzurum Oltu cezaevinden iki kişi daha sonra bizlere eklendi. Bizi burada üç koğuşa böldüler. C-13 koğuşunda dört kişi, C-14 koğuşunda yedi kişi, C-15 koğuşunda yedi kişi kalmaktayız. C-13 koğuşunda bizimle birlikte Nejat Çalışkan, C-14 koğuşunda Özgür Gürbüz, Mazmun Özağar, İsmail Berka, Cemal Nağırcı, Hilmi Olsoy, Adem Öztürk, İlhan İlğraç, C-15 koğuşunda Tacettin Turan, Dilgeş Yaşar, Ali Bektaş, Abdulvahap Yılmaz, Abdulkadir Yıldız, Abdullah Aydın, Hıdır Ardin var. Bizim dışımızda tekli odada kalan, sayılarını bilmediğimiz başkaları da mevcut. İsmini bildiklerimiz; Ahmet Gerez, Halil Temel, Cindi Keskin, Kokel Babat ve soyadlarını bilmediğiniz Resül, Yakup, Cengiz, Ekrem de buradadır. A-8 koğuşunda da sekiz kişi olduğunu bildiğimiz arkadaşlarımız var. Patnos, Urfa’dan gelenler var ama hiç biriyle görüşmedik. Fakat Ahmet Gerez ve Cindi Keskin’e yönelik ciddi baskının olduğunu biliyoruz. İlk geldiğimizde bize yönelik ciddi işkence ve darp olmasından kaynaklı dokuz arkadaş dokuz gün süren açlık grevi eylemi başlattık. Taleplerimiz dikkate alınınca açlık grevi eylemini sonlandırdık. Tecrit ile ilgili Türkiye geneli başlatılan açlık grevi ile ilgili basında yazdığı gibi açlık grevine girmedik. Bildiğimiz kadarıyla Cindi Keskin ve Urfa, Patnos’tan gelen arkadaşlarımız açlık grevindeler. Buraya getirildiğimizde ilk önce herhangi bir sorun yaşanmadı. İlk girişte 24 Kasım tarihinde gece 3-4 sıralarında çıplak arama dayatıldı. Personel eksikliğinden dayatma kısa süreli oldu. Sabah sayımında müdürle beraber 30-40 gardiyan ayakta sayım yapılacak dediler. Hepimiz geçici odada bekletiliyorduk. Cezaevine ilk defa giriyormuş gibi tekrar bizi odaya tek tek alarak çıplak arama dayattılar, kabul etmeyince işkence ve kötü muameleye maruz kaldık. Her sayımda ayakta sayım dayatması yapıldı, kabul etmeyince de darp ediliyorduk. Bizi üç gruba ayırdılar. Bu uygulama gruplara göre farklı sürdü. Bazı gruplara dört gün, bazı gruplara 20 gün bu şekilde uygulandı. Bu durumlara karşı açlık grevi eylemi başlattık ve şartlar biraz hafifledi. Bir sayımda müdür gardiyanlara hitaben ve bizim duyacağımız şekilde. “Ben oturarak sayım vermek isteyip, günlerce dayak yiyerek ölen mahkûm gördüm.” deyip bizlere gözdağı vermek istedi. Koridorlarda tek sıra halinde sadece önümüzü görecek şekilde, sağa sola bakmama gibi askeri nizam dayatması halen yapılıyor. Ayakta sayımı tekrar gündeme alabilirler çünkü arada imada bulunuyorlar. Bu konular hakkında şikayetçi olmak için kağıt kalem dahi vermediler. Biz de yargıya taşınması için ayakta sayım kabul etmediğimiz için bize soruşturma açma talebinde bulunduk ki olayı yargıya taşıyabilelim. Memurlar adeta kötü niyetli yaklaşım sergiliyor. Dertleri ayakta sayım değil bizlerin provoke edip darp etmektir. Nejat Çalışkan arkadaşımız her söyleneni yapmasına rağmen yine de kötü muameleye maruz kalıyor. Şartları, koşulları kabul etseniz de etmeseniz de bu kötü muameleye maruz kalabiliyorsunuz. Koşullar düzelecek gibi görünürken tekrardan nüks edebiliyor. Dolayısıyla bu cezaevinin İnsan Hakları Derneği gibi derneklerle ziyaret edilmesi, gözlemlenmesi gerekiyor. Telefonda ailelerimiz ile Kürtçe konuşmamız engellenmeye çalışıldı. Hatta bununla ilgili bize tebligat yapıldı. Ancak itiraz edince yaptıklarının hukuksuz olduğunu anladılar bu konu hakkında vermiş oldukları tebligatları bile topladılar. Sosyal aktivite ve etkinlikler yok. Sabah altı akşam beş arası havalandırmaya çıkarıyoruz. Ancak ortak havalandırmaya çıkarılmıyoruz. Dört kitap sınırlaması var. Dergi, sözlük, ansiklopedi de kitaptan sayılıyor. İstediğimiz gazeteler bayide yok gerekçesiyle verilmiyor. Atölye, spor, kurs, işlik ve benzeri hiçbir etkinlik yok. Günlük kişi başı 50 litre sıcak su veriliyor. Haftada bir 10 dakika telefon görüşmesi, her hafta kapalı, ayda bir açık görüş var. Görüşler ortalama 45 dakika sürüyor.” demişlerdir.
Görüşme yapılan tutuklu Ekrem Savcı beyanında,
“Ben de HDP Kars il başkanı iken yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklandım. Tutukluluğun bir aylık süresini Kars’ta geçirdim. Yaklaşık iki aydır da Cengiz Topbaşlı ile birlikte buraya getirildik. Getirildiğimizden beri burada tekli hücrede tutuluyorum. Üç alt katta, üç üst katta olmak üzere altı tane tekli oda mevcut. Diğer tekli odalarda adli suçtan ağırlaştırılmış müebbet cezası alan kişiler kalmaktadır. Ben tutuklu olmama rağmen neden tekli hücrede tutulduğumu bilmiyorum. Bununla ilgili idareye dilekçe yazdım, ancak herhangi bir cevap verilmedi. Günde 1 saat havalandırmaya çıkarılıyorum. Aynı altı oda ortak havalandırmayı kullanıyoruz. Herhangi bir etkinlik sosyal aktivite ve benzeri bir şey yok. İlaçlarımın verilmesi noktasında ciddi problem yaşıyorum. Hiç kimseyle, hiçbir şeyle bir irtibatım falan yok. Televizyon radyo ve benzeri hiçbir şey yok. Adeta ağırlaştırılmış müebbet infazına göre burada tutuluyorum. Kars’tan buraya getirilme nedenini de bilmiyorum.”
Görüşme yapılan tutuklu Kokel Babat beyanında,
“Ben 24.11.2018 tarihinde Şırnak cezaevinden buraya getirildim. Buraya getirilme nedenini bilmiyorum. Şırnak cezaevinden biz üç kişiyi çıkardılar. Ömer Yaman Tokat’a götürüldü. Soyadını bilmediğim Ergin’in nereye götürüldüğünü bilmiyorum. Halil Temel, Cindi Keskin, Ahmet Gerez, Cengiz Topbaşlı, Resul Ay ile üçü alt katta, üçü üst katta olan tekli odalarda kalıyoruz. Çok az sesimiz birbirimize gidiyor, onun dışında iletişimimiz yok. Mektuplarımız iletilmiyor. Cezamız da yok neden tekli odalarda kaldığımızı bilmiyorum. Ben yaralı iken beni buraya getirdiler. Sağlık ile ilgili ciddi bir problemim var. Tedavilerim düzenli yapılmıyor. Sosyal aktivite etkinlik herhangi hiçbir şey yok. Günde 1 saat havalandırmaya çıkarılıyorum. İstediğimiz gazeteler verilmiyor. Televizyon, radyo ve benzeri bir şey yok. Spor ve benzeri hiçbir etkinlik yok.”
Görüşme yapılan tutuklu Cengiz Topbaşlı beyanında,
“5 Kasım 2018’de Kars’ta tutuklandım, yargılamam orada devam ediyor, 26 Kasım’da Kars cezaevinden buraya getirildim. 51 gündür tek kişilik hücrede kalıyorum. Hiçbir disiplin soruşturmam veya cezam yok. Yazdığım itiraz ve şikayet dilekçelerinin Savcılığa iletilmediğini düşünüyorum, çünkü bana havale veya evrak numarası verilmiyor. Başgardiyanlık kaşesiyle bir kez talebimin uygun olmadığına dair yazı verildi. Herhangi bir kötü muamele ile karşılaşmadım, ancak hiçbir gazete verilmiyor, berber yok tıraş olamıyorum. Sıcak su hafta içi 50-60 litre, normal su da 100 litre sınırıyla veriliyor. Haftasonu sıcak su verilmemesi kötü bir durum. Ben ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü gibi infaz çektiriliyorum. Bu tekli hücreden çıkmak için 21 Ocak günü açlık grevine başlayacağım, eğer bir hafta içinde çıkarılmazsam da 28 Ocak günü bunu ölüm orucuna çevireceğim. Günde bir saat havalandırmaya çıkıyorum. 7×4 metrekarelik bir oda burası. Tutuklu olduğum dosyadaki avukatlarım da henüz savunmam için buraya gelemedi. Burada iç posta da yasak. Oysa Kars’ta veriliyordu. Arkosia isimli ilacı kullanıyordum, yurt dışından geliyordu. Burada vermediler. Şu an sol ayak parmaklarımdan biri, kolum ve sol beynimde uyuşma ve hissizleşme var. 5 dilekçe verdikten sonra revire çıkabildim. Revir doktoru sadece kas gevşetici krem (Muscoflex) verdi ve beni hastaneye sevk etmedi. Bu krem de bir işe yaramadı.”
Görüşme yapılan hükümlü Hilmi Olsoy beyanında,
“C-14 koğuşunda kalıyorum, 1 Aralık’ta 4 arkadaşımla birlikte Tekirdağ’dan buraya getirildim, girişte çıplak arama dayatmasına maruz kaldım, zorla tüm kıyafetlerinin çıkarıldı, bunu yaparken ağzımı burnumu sıktılar, yüzümde kızarıklıklar ve morarmalar oldu, revirdeki doktora bunu anlattım, ancak raporuna ne yazdığını bilmiyorum, suç duyurusunda bulundum, ayakta sayım nedeniyle de ayrı bir odaya götürülerek darp edildim, bunun için de suç duyurusunda bulundum ancak henüz ifadeye çağrılmadım, doktor raporu alamadım, sağ kolum hala ağrıyor, sayıma karşı çıkma nedeniyle 11 gün hücre cezası aldım, İnfaz Hakimliği’ne itiraz ettim, personelin yaklaşımı burada oldukça gergin, kapıları sürekli sert açıp kapatıyorlar, “Son gülen iyi güler” gibi sözler söylüyorlar, A takımı denilen bir hazır kuvvet ekibinin olduğunu düşünüyorum ve bu davranışları onlar yapıyor, sosyal haklardan yararlanamıyoruz, iç posta yok, odada 4 kitap sınırı var, berber de yok”
Görüşme yapılan hükümlü Cemal Nahırcı beyanında,
“C-14 koğuşunda Adem Öztürk, Maznun Özağır, İlhan İlğraç, Özgür Gürbüz, İsmail Berka ile birlikte kalıyorum, 24 Kasım’da Tekirdağ’dan buraya getirildim, 25 yıldır cezaevindeyim, ilk girişte iki kez çıplak arama dayatmasına maruz kaldım, bir de odada ayakta sayıma zorlandık, ilk 4 gün sayım sırasında darp edildik, 29 Kasım günü sayım sırasında odadan çıkarıldım, Adem Öztürk ile birlikte kamera olmayan bir odaya götürüldüm, ters kelepçeyle yüz üstü yatırılıp kaba dayak atıldı, tabanlarıma ise 15-20 dakika boyunca falaka tarzı vuruldu, ayaklarımda kan toplandı, 11 gün sonra hastaneye götürüldük ve yazılan raporu görmedik, ilk 10 gün bu olanlar nedeniyle açlık grevi yaptık, idare ayakta sayım uygulamasından vazgeçti ve böylece grevi bıraktık, oturarak sayım veriyoruz, ancak öncekiler nedeniyle sayıma karşı çıkmaktan bazılarımıza 1 günlük hücre cezası, bazılarımıza ise açık ziyaret yasağı verildi, Nevzat Çapkın’ın ise Türkiye geneli tecridin kaldırılması için yapılan açlık grevlerine destek amacıyla açlık grevinde olduğunu biliyoruz ancak sağlık durumundan haber alamadık, Yeni Yaşam gazetesinin cezaevine gelmediğini söylediler alamıyoruz, bir ay önce İl İnsan Hakları Kurulu ziyarete geldi, onlara da bunları anlattık.” demiştir.
İHD Urfa Şubesi’ne gelen aile başvuruları üzerine Trabzon’a gönderildikleri öğrenilen ve haber alınamadığı söylenen 7 kişiden Nevzat Çapkın, Vezir Kayar ve Ferzende Çiçek’in Beşikdüzü cezaevinde olduğu öğrenilmiş, ancak hükümlü olduklarından ve görüş hakları bulunmadığından kendileriyle görüşme yapılamamıştır.
Mahpuslarla görüştükten sonra Vakfıkebir Adliyesi’ne giden heyetimiz Başsavcı ile görüşmüş, mahpusların çıplak arama ve ayakta sayım dayatması nedeniyle gördükleri işkence ve kötü muameleye ilişkin suç duyurularına istinaden 2018/2433 sayılı soruşturmanın yürütüldüğünü, üç mahpusun şikayetçi olduğunu, savcının kamera kayıtlarını istediğini öğrenmiştir. Savcı yapılan görüşmede cezaeviyle ilgili şikayetleri basından da takip ettiklerini, kamera kayıtları geldikten sonra sağlıklı bir inceleme yapabileceklerini söylemiştir.
Mevzuatta çıplak aramanın Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 28. ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 46. Maddesine göre, “kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşyanın bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurumun en üst düzey amirinin gerekli görmesi halinde, utanma duygusunu en az ihlal edecek şekilde” yapılabileceği düzenlenmektedir. Her ne kadar mevzuattaki bu tanım belirsiz olması ve çıplak aramayı koşulları gerçekleştiğinde meşru göstermesi açısından insan hakları hukukuna aykırı olsa da aramanın utanma duygusunu ihlal edeceği ön kabulüyle düzenlenmiştir.
Öte yandan, AİHM Van Der Ven v. Hollanda kararında cezaevine girişte, açık görüş öncesi ve sonrası, doktor, diş hekimi ve kuaför ziyaretleri sonrası, cezaevi yönetimi tarafından güvenliği sağlama ve olası tehlikeleri önleme ihtiyacı hissedildiği zamanlarda yapılan çıplak aramayı AİHS’in 3. Maddesini ihlal eder nitelikte bulmuştur.
Ayakta sayım ile ilgili de Adalet Bakanlığı’nın 07.02.2018 tarihinde çıkarmış olduğu 77204178-207.99/1723/19321 sayılı genelgesi nedeniyle bunun yeni bir uygulama olduğu öğrenilmiştir. Daha önce de Karaman ve Düzce hapishanelerinde bu uygulama nedeniyle mahpusların kötü muamelelere maruz kaldığı hususunda derneğimize başvurular yapılmış ve heyetlerimiz gidip mahpuslarla görüşmeler gerçekleştirmiş, ilgili raporları yayınlamıştır.[1][2]
Bu genelgeye göre ayakta sayım yapılacağı düzenlenmişse de ayakta sayımının insan onuruna aykırı olduğunu açıklamıştık. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 46. maddesinin 9. fıkrasına göre “Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı esastır.” düzenlemesinin mevzut olduğunu hatırlatmıştık.
17 Ocak 2019 günü Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nde Sayın Mehmet Yılmaz ve daire başkanlarıyla yapılan görüşmede, ayakta sayım genelgesinin bazı yanlış uygulamalara sebep olduğunu, 20-30 kişilik kalabalık koğuşlarda sayımın sağlıklı yapılabilmesi için bu genelgenin çıkarıldığını ancak sayının az olduğu koğuşlarda bile mahpusların zorla ayağa kaldırılmaları nedeniyle ortaya çıkan olayları duyduklarından, bu genelgeden sonra da cezaevlerine pek çok yazı gönderdiklerini öğrenmiş bulunmaktayız.
Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, özgürlüğünden mahrum bırakılmış kişiler insani muamele ve insanın doğuştan kazandığı insan onuruna saygılı davranış görme hakkına sahiptir. (Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu md. 2., Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük md. 4., Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi md. 7., 10., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 3., İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi md. 2.)
Bu hakları ihlal edenlerin etkili bir şekilde soruşturulması, adli ve idari bakımdan cezalandırılması gerekmektedir. Aksi takdirde kamu görevlilerinin işledikleri suçlar, cezasız bırakılarak örtbas edilmiş olacaktır. Beşikdüzü T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda yaşanan bu olaylar nedeniyle raporumuz Adalet Bakanlığı’na gönderilecek ve etkili bir soruşturma yürütülmesi talep edilecektir.