Bir polisin öldürülmesi olayında tutuklu kalıp yedi ay sonra tahliye edilen 17 yaşındaki Kadir Aktar, tahliyesinden hemen sonra tutuklandı ve bir gün sonra cezaevinden cenazesi çıktı. Resmi makamlar ‘intihar’ derken, Kadir’in cezaevinde olduğu süre boyunca 23 kez hastaneye kaldırıldığı, sürekli darp edildiği ortaya çıktı. Aile ve avukatı bir cinayetin anatomisini anlattı.
İstanbul Bağcılar’da, 18 Temmuz 2020’de bir polisin hayatını kaybettiği olaydan sonra 17 yaşındaki Kadir Aktar ile birlikte dört kişi tutuklandı. Bu kişilerin işkence gördüğüne dair görüntüler basına yansıdı.

16 Şubat 2021’deki son duruşmada tahliye edilen Aktar, başka bir dosya gerekçesiyle iki gün içerisinde yeniden tutuklandı.

Aktar’ın 19 Şubat’ta Maltepe Cezaevi’nden ölüm haberi geldi, yetkililer ‘intihar’ ettiğini öne sürdü.

Evrensel’den Meltem Akyol’a konuşan Kadir Aktar’ın ailesi ve avukatları olayda sayısız şüphe olduğuna dikkat çekti.

Kamera görüntüleri kırık geldi
Habere göre soruşturmada ortaya çıkan yeni detaylar ise şöyle:

Aktar’ın öldüğü 19 Şubat 2021 gününe ait görüntüler ancak olaydan 2 ay sonra, 14 Nisan 2021’de bir DVD içerisinde bilirkişiye teslim edildi. Ancak o DVD’nin kırık olduğu ortaya çıktı. Bilirkişi teslim aldığı DVD’nin kırık olduğunu tutanak altına aldı ve görüntüleri incelemeye girişti.

16 Nisan 2021’de bir rapor hazırlayan bilirkişi, DVD’nin kırık olması sebebiyle farklı programlar ve yöntemler denendiğini ancak buna rağmen görüntülere ulaşılamadığını tutanak altına aldı. Bunun üzerine dosyaya yeni atanan savcı cezaevi yönetiminden görüntüleri yeniden talep etti.

Cezaevindeyken 23 kez hastaneye götürülmüş
Şüpheleri pekiştiren bir başka gelişme ise e-nabız kayıtlarında ortaya çıktı. Baba Cengiz Aktar, oğlunun cezaevindeyken defalarca hastaneye götürüldüğünü e-nabız sistemini kontrol ederken öğrendi.

Baba Aktar’ın tesadüfen rastladığı kayıtlara göre Kadir Aktar, tutuklandığı 18 Temmuz 2020’den itibaren tam 23 kez hastaneye götürülmüş. ‘İdari amaçlar için muayene’, ‘genel muayeneler’, ‘şüpheli hastalıklar ve durumlar’, ‘genel tıbbi muayene’, ‘psikiyatrik muayene’ gibi başlıklarla açılan muayene kayıtları 19 Temmuz itibari ile başlıyor. Ve hemen 1 gün sonra, Aktar için 20 Temmuz’da sabah ve akşam olmak üzere 2 kez hastane kaydı açılmış olduğu görünüyor.

Bu kayıtların detayları ise alınan raporlardan sonra belli olacak. 11 Aralık 2020’de açılan muayene kaydında ise ‘Bir başka şahıs tarafından darp ve çarpma’ tanısı yer alıyor.

Gece apar topar hastaneye götürülmüş
Bu kayıtlardan ikisi Kadir Aktar’ın ikinci kez gözaltına alınması sonrasına dair. Kayıtlara göre Kadir Aktar, gözaltına alındığı 18 Şubat 2021 gecesi saat 03.21’de hastaneye götürüldü, ‘Bir başka şahıs tarafından darp, vurulma, tepilme, bükülme, ısırılma veya tırmalanma’ tanısı ile muayene kaydı açıldı. Diğer kayıt ise cezaevine götürüldükten sonraya ait, 18 Şubat günü saat 17.50’de açılan kaydın tanısı ise ‘Bir başka kişi tarafından darp ve çarpma’.

Baba Cengiz Aktar’ın “Kadir o gece saat 02.30 gibi gözaltına alındı, biz ona saat 05.00’e kadar ulaşamadık. En uzak karakol o saatte araçla en fazla 10 dakika mesafede” diyerek anlattığı gecedeki boşluk da böylece tamamlanmış oldu. Baba Aktar, “Biz onu ararken o darp edilmiş ve apar topar hastaneye götürülmüş. Üstüne de tutanak tutup ‘Evden gözaltına alınırken kafasını duvarlara vurdu’ yazmışlar” diyor.

Ablasına anlatmış
Abla Kübra İnanç’ın anlattıkları da Kadir Aktar’ın cezaevinde sistematik işkence gördüğü iddialarını güçlendiriyor. Abla Kübra İnanç, Kadir Aktar cezaevinden çıktıktan sonra onunla yaptıkları sohbeti intiharı sonrası ailesi ile paylaştı. Kübra İnanç, “Kadir cezaevinde baskı gördüğünü, darp edildiğini anlattı. ‘Abla bana sürekli uyutmak için ilaç veriyorlardı’ dedi. Annem babam üzülmesin diye de bunu bizimle paylaşmadığını söyledi” diye anlattı.

İnfazı güçlendiren şüpheler
Kadir Aktar’ın ölümüne ilişkin son yaşanan gelişmeler için “Bunlar artık bizi şüpheden öteye götürüyor” değerlendirmesi yapan aile avukatı Ahmet Atalay, yaşananları madde madde sıralıyor:

Sondan başlarsak, bizim üzerinde önemle durduğumuz şey olay gününe ait görüntüler. Ve iki ay sonra nihayet bilirkişiye ulaşabilen DVD kırık. Bu zaten başından itibaren mevcut olan şüphelerimizi arttırdı.

 

Saklanan bir şey mi var?
Son olarak öğrendiğimize göre Kadir Aktar tam 23 kez -ki bunlar ulaşabildiklerimiz- hastaneye götürülmüş. Kanuna göre cezaevinde bulunan çocuk mahpus hastaneye ‘psikiyatrik muayene’ye götürüldüğünde bunun aileye haber verilmiş olması gerekiyor, ancak Aktar’ın ailesine bu konuda da bir bilgilendirme yapılmadı.
Kayıtlara göre Kadir Aktar aşağı yukarı her 15 günde bir hastaneye götürülmüş. Bu neredeyse bütün cezaevi sürecini karantina koğuşunda geçirmesi demek. Ki burada sistematik bir baskının olduğu anlaşılıyor.
Daha da geri sararsak Kadir, polisin hayatını kaybettiği olaydan 1 gün önce yaşanan başka bir olay nedeniyle ikinci kez, 7 ay sonra, gözaltına alındı. Kadir, tahliye olduğu gün ortaya çıkan ve tutuklanmasına neden olan dosyada hiçbir somut delil yok, buna rağmen tutuklanması bizim için son derece manidar bir şüphe oluşturmakta.
Gözaltına alındığı gece darba maruz kaldığı ortada, polis tutanaklarında ise ‘Ben gelmiyorum’ demiş, direnmiş, merdivenlerden indirilirken kafasını duvarlara vurmuş. Zorluk çıkardığı için de ‘Kendisine orantılı olarak güç kullanılmış’, yazıyordu. Oysa bizim elimizde olay gününe ait görüntüler var ve bu görüntülerde ne Kadir bir zorluk çıkarıyor ne de herhangi bir yerinde darp izi var. Hastane kayıtları da bunu doğruluyor, bu konuda gerekli suç duyurularını yaptık.
Kadir 2-3 ay, bilemedin 4 ay sonra tahliye olacağını bildiği bir dosyadan cezaevine giriyor ve bir gün sonra ne yazık ki ölüm haberi geliyor. Ki ön otopsi raporunda bacak ve kollarında iç kanamalar tespit edilmişti. Bütün bu saydıklarımız artık şüphelerimizi şüphenin ötesine götürdü.
‘Şüpheler ivedilikle aydınlatılmalı’
Atalay, tüm şüpheleri sıraladıktan sonra şu değerlendirmeyi yapıyor:

Bütün bu noktalar yan yana konulduğunda, Kadir Aktar’ın başına gelen acı hadisenin asla ama asla bireysel bir karar verilerek bir intihar vakası olduğunu düşünmüyoruz. Burada elimizdeki bulguların hepsi Kadir’in çok ciddi bir baskıya maruz kaldığını, tutuklandığı gün de dahil olmak üzere birtakım cebir, birtakım darba maruz kaldığının apaçık gösteriyor. Tüm bu olanlar bizim şüphelerimizi artık şüphe olmaktan çıkartıyor.

O nedenle biz Kadir Aktar’ın intihar etmiş olduğunu düşünmüyoruz. İntihar olsa dahi onu buna götüren, intihara sürükleyen koşullar olduğunu düşünüyoruz. Ki TCK’nin 84. Maddesinde intihara yönlendirme suçu açıkça düzenlenmişti. Kadir Aktar hayatına kendi kendine son verecek bir insan değildir. Kadir Aktar’ı bu sürece götüren birden çok neden var biz bu nedenlerin peşindeyiz. Sadece bağımsız ve tarafsız bir yargı ile bu durumun ortaya çıkartılmasını istiyoruz, bu şüpheler ivedilikle aydınlatılmalı artık.
‘Oğlum Kürt olduğu için mi hedef oldu?’
“Bu artık şüphe de değil, öldürüldü benim çocuğum” diyen baba Cengiz Aktar ise adalet istiyor:

Oğlum tahliye oldu, sonra bir dosya var diye gelip aldılar. Ben kendi çocuğumu kendi ellerimle teslim ettim devletimizin polisine, onlara güvendim. Kapıda ‘Hoş geldiniz, çocuğum önce Allah’a sonra size emanet’ dedim. Yani ben kendi devletime güvenemeyeceksem, kime güveneyim? Çocuğumu ifade verip geleceği bir suçtan gece gelip aldılar, bir gün sonra da cenazesini verdiler bana. Çocuk zaten 7 ay içinde öldürülmüş, bize bir şey anlatmamış, anlatamamış.

7 ay boyunca ‘Oğlum var mı bir sıkıntın’ dedim, ‘Telefonlar dinleniyor’ diye işaret ediyordu, ‘Kendinize dikkat edin’ diyordu. Demek ki bundanmış, artık aileyle mi tehdit ediliyordu bilmiyorum. Polisin hayatını kaybettiği olayda vuran kişi belli, suçunu kabul etmiş. Kamera kayıtları da ortada. Benim oğlum neden suçlu ilan edildi, neden benim çocuğum hedef seçildi. Benim çocuğum kimliğinden dolayı, yani Kürt olduğu için mi hedef oldu. Ben de bu ülkenin bir evladı değil miyim?
‘İntihara kimse beni inandıramaz’
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun polisin hayatını kaybettiği olay sonrası “Gereği yapılacak” dediğini hatırlatan baba Aktar, sözlerine şunları ekliyor:

Bir vatandaş olarak İçişleri Bakanlığına, Cumhurbaşkanına, Adalet Bakanına sesleniyorum: Benim çocuğum için de gereken yapılacak mı? Birisi çıkıp bize de bunun açıklamasını yapsın, benim çocuğum niye öldü? Biz her yere koşuyoruz ki bir ipucu bulalım diye. İnsanlar bize ‘Bir şey çıkmaz, kimi kime şikayet edeceksiniz’ diyor. Adalet var mı? Benim hayat dolu, neşeli oğlum gitti. Evde kaldığı gece tıraş oldu, şakalar yaptı bizimle. ‘Baba bak, boyum uzadı, bıyıklarım da çıktı’ dedi. Benim oğlumun bıyıkları daha yeni çıkıyordu, yeni. Daha 17’sindeydi çocuktu. Hayat doluydu. İntihar ettiğine beni kimse inandıramaz. Ben biliyorum, oğlum geri gelmez. Ama başka Kadirler gitmesin diye uğraşıyorum.