KHK’lı Salim Zeybek iki çocuğu ve eşinin gözü önünde kaçırıldı. Silahlar ateşlendi, iki çocuğuyla Betül Zeybek alıkonuldu. Betül Zeybek dehşet verici süreci anlattı.
KHK’yla ihraç edilen Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) uzmanı Salim Zeybek 21 Şubat’ta ailesinin gözleri önünde sivil giyimli, silahlı ve kendilerini “devlet” olarak tanıtan ekipler tarafından kaçırıldı. O günden beri kendisinden haber alınamıyor.
Gözaltında kaybedilen diğer 23 kişiden farklı olarak Salim Zeybek, eşi ve çocuklarının bakışları arasında kaçırıldı. KHK’lı Edebiyat öğretmeni Betül Zeybek, eşinin kaçırılışına çocuklarıyla birlikte şahit olduğu, kaçıran araçların plakaları dahil bilgilerini gördüğü halde günlerdir başvurduğu Savcılık ve Emniyet’ten hiçbir cevap alamıyor.
“ATEŞ AÇARAK ETRAFIMIZI ÇEVİRDİLER”
Betül Zeybek’le, silahlı ekiplerin ateş açtığı o anlar, sonrasında yasa dışı biçimde özgürlüğünden mahrum bırakılması ve eşinin kaçırılması dahil tüm dehşeti konuştuk:
“Aracımızla Edirne’ye doğru seyahat ederken bizi bir aracın takip ettiğini farkettik. Biz durunca duruyor, biz hareket edince hareket ediyordu. Tabi bir süre sonra panik olduk. Resmi bir araç olduğuna ilişkin hiçbir işaret yoktu. Bu araçtan kurtulmaya çalışırken kaza yaptık.
Kazanın ardından, araçtan inerek yolun yanındaki su kanalından kenara geçmeye çalıştık. Bu sırada eşim bir çocuğu ben diğerini almıştım. Bir anda silah sesleri duymaya başladık. Arkam dönüktü bize mi havaya mı ateş ediyorlar göremedim. Ama çok yakınımızdan ateş ediyorlardı.
Çocuklar var ateş etmeyin, silahımız yok diye bağırmaya başladım. Olduğumuz yerde kala kaldık. Çocuklar bağırıyor, ben bağırıyorum, korkunç bir ortam oluştu. Etrafımızı sardılar, eşime bağırarak yere yatmasını istediler. Yüzüstü yere yattı. Sonra bizi birbirimizden ayırdılar, eşimi bir araca bindirip götürdüler. Çocuklarımla benim etrafımı sarıp bekletmeye başladılar.”
“ANNE BİZİ ÖLDÜRECEKLER Mİ”
Eşinin götürülmesinden bir süre sonra kendilerinin de Dacia Duster marka bir araca bindirildiklerini anlatan Betül Zeybek, silah sesleri, babalarının yere yatırılıp kelepçelenerek götürülmesi, silahlı kişilerce etraflarının çevrilmesiyle 8 ve 6 yaşındaki iki çocuğunun dehşet içerisinde kaldıklarını anlatıyor:
“Bizi bindirdikleri arabadakilerden biri kapşonunu yüzüne çekmişti, yüzünü hiç göstermiyordu. Diğeri silahını bir an olsun elinden bırakmadı. Burnu kaşınsa silahıyla kaşıyordu. 6 yaşındaki kızım ‘Anne bizi öldürecekler mi’ dedi. Çocukları sakinleştirmeye çalışıyordum, bir yandan da kendimi toparlamaya uğraşıyordum. Eşimle ilgili sorularıma sadece ‘Emniyete götürüyoruz’ cevabını verdiler.”
Betül Zeybek’e kendilerinin de Edirne Emniyeti’ne götürüleceği söylenir ancak ardından İstanbul Emniyeti’ne teslim edilecekleri bilgisi verilir. Fakat ikisi de gerçekleşmez. Araç değiştiren ekipler Betül Zeybek’in saatler boyu tuvalete gitmesine bile izin vermezler:
“Sürekli ‘Biz devletiz’ diyerek korkutmaya çalışıyorlardı. Çocukların tuvaletleri geldi, yol kenarında yaptırmak zorunda kaldım. Araçta iki erkek sivil vardı ve benim benzinliğe tuvalete gitmeme izin vermediler. Yol kenarında yapmamı istediler. Buna çok sinirlendim. O şekilde ertesi gün sabaha kadar beklemek zorunda kaldım.”
“İÇLERİNDEN BİRİ KİMLİK GÖSTERDİ”
Kocasının kaçırıldığı noktada uzun süre bekletilen Betül Zeybek’i alıkoyanlar kendilerini ‘devlet’ olarak tanıtırlar ancak birbirlerine hitap ederken birkaç kez “komserim” kelimesi kullanılır:
“Beklerken yanımıza yanımıza sivil giyimli biri geldi. Buraya nasıl geldiğimizi sordu. Ben de ‘görmedin mi aracımız orada kazalı halde’ dedim. Kendisinin yeni geldiğini, yoldan geçerken olaya müdahil olduğunu, olayı anlamaya çalıştığını söyledi. Görevini sorunca kimliğini çıkarıp gösterdi. Polis kimliğiydi. Kocamı kaçıranlarla ilgili gösterilen tek resmi evrak buydu. Bir de sonradan gelen resmi kıyafetli üç jandarma”
SÜREKLİ TELEFON GÖRÜŞMELERİ
Eşlerini götüren ve kendilerini alıkoyan polislerin sürekli telefonla konuştuklarını anlatan Betül Zeybek, bir ara telefonda “O komada” tanımının kullanıldığını belirtti:
“Telefon çaldığı an güvenli ya da değil arabayı durdurup dışarı çıkıyorlardı. Benim yanımda telefonla konuşmamaya çalıştılar. Bir seferinde telefonda ‘Komada komada O’ dediler. Bunun ne olduğunu eşimin başına bir iş mi geldiğini sordum ama ‘yok ondan bahsetmiyor, başka bir şeyden bahsediyor’ dediler. Aralarında şifreli bir konuşma mı diye düşündüm.
Bu arada saatler geçti, hava karardı. İstanbul sınırında siyah camlı bir araç bizi bekliyordu yol kenarında karanlıkta. Yeni aracın arkasında bir kişi plakayı görmeyeyim diye bacaklarını siper etmiş şekilde bekliyordu. Oğlum bile ‘anne bu polis arabasına benzemiyor’ dedi korkarak. 55-60 yaşlarında iki kişi öne, 25 yaşlarında seyrek bıyıklı genç biri de arkaya oturdu. Gece olmasına rağmen aracın güneşlikleri inikti. Öndeki kişiler arkadakine zaman zaman ‘komiserim’ diye hitap ediyorlardı. Bir kere de telefonda karşıdakine ‘komiserim’ diye hitap ettiklerini duymuştum.
Kumburgaz’da tenha bir yerde durduk. Önce bizi İstanbul’da bir yere bırakacaklarını söylediler. Sonra fikirlerini değiştirdiler. Yol boyunca ara ara duruyorduk. Müziğin sesini açıp dikkatimi dağıtmaya çalışıyorlardı, önüme bakmamı söylüyorlardı, bu sırada bağajın açılıp kapandığı sesini duyuyordum, ardından aracın önüne geçip bir şeyler yapıyordu. Sonradan sürekli ön plakayı değiştirdiklerini anladım.”
“BİZ DEVLETİZ SAKIN SAVCIYA EMNİYETE GİTME”
Betül Zeybek, ikinci bindikleri araçta arkada yanlarına oturan kişinin sürekli, “Biz devletiz, sizi bıraktıktan sonra sakın Emniyet’e, savcılığa gitme” dendiğini anlatıyor. Bunun bir tehdit mi olduğu sorusuna ise aldığı cevap; “Sen tehdit nedir görmemişsin” olur.
“KOCAMLA TELEFONDA SON GÖRÜŞMEM”
Betül Zeybek’i alıkoyan kişiler önce Edirne Emniyeti’ne ardından İstanbul Emniyeti’ne teslim edeceklerini söyleseler de sonunda rota Ankara olarak değişir. Yolda, bir süre sonra ‘telefonla eşinle görüştüreceğiz’ denir. Bu eşiyle son görüşmesi olur. Salim Zeybek konuşmaya “ağlama” diye başlar, çocuklar o sırada uyuyordur. Ardından kısa görüşme şöyle devam eder:
Salim Zeybek: Ben iyiyim, rica ettim sizi otogara bırakacaklar. Ankara’ya gidin, hayatınıza normal devam edin.
Betül Zeybek: Üzülmeyelim diye iyiyim diyorsun. Artık hayatımıza nasıl normal devam edebileceğiz. Bana ‘Emniyet’e gitme’ diyorlar.
Sessizlik….
Salim Zeybek: E gitme sen de o zaman.
Salim Zeybek ve eşi Betül Zeybek
“SON KEZ TEKRAR EDİYORUZ SAVCILIĞA DA EMNİYETE DE GİTMEYECEKSİN”
Betül Zeybek’in eşinden alabildiği son haber bu görüşmeydi. Arabadaki genç sivilin iPhone marka telefonundan yapılan görüşme hoparlör açık biçimde ve numara görünmesin diye ekranın arkası dönük şekilde yapılır.
Ardından Betül Zeybek, Ankara’da yaşadığı eve çok yakın bir noktada sabaha karşı 05:10’da bırakılır. Ankara’ya girdikleri andan itibaren önlerine trafiği aça aça giden hatchback bir aracın eskortluk yapmaya başladığını söyleyen Betül Zeybek, araç durdurulduktan sonra “Son kez tekrar ediyoruz, savcılığa da emniyete de gitmeyeceksin” denerek tekrar tehdit edildiğini belirtiyor.
Bir süre bu sözlerin etkisinde kalan Betül Zeybek, eşinden haber alamayınca ulaşabildiği bütün yetkili mercilere başvurmaya ve sosyal medyadan sesini duyurmaya karar verir.
“HER YERE BAŞVURDUM”
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Emniyeti, Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Derneği dahil her yere başvuran Betül Zeybek, son üç yılda artan devlet eliyle insan kaçırmalara ailesiyle birlikte şahit olan tek isim.
Yaşadığı dehşete rağmen Betül Zeybek, için mücadele etmekten geri durmayacağını söylüyor.
“Her yere başvurdum, kocamı yargılayabilirler ama bunu yasal çerçevede, yasal mercilerde yapmalılar. Kocamı kaçırdılar ve buna şahidim, kocamın nerede olduğunu söylemeliler. Onu ismi gibi salim biçimde geri istiyorum.”
GÜNLERDİR HABER YOK
Salim Zeybek, 21 Şubat 2019’da Edirne’de eşi ve çocuklarının gözleri önünde kendilerini devlet görevlisi olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırıldı. Avukatı ve ailesinin yaptığı başvurularda Savcılık ve Emniyet gözaltında olduğu bilgisini doğrulamadı.
Salim Zeybek, son üç yılda Hizmet Hareketi’yle ilişkili oldukları gerekçesiyle kaçırılan 24. kişi. Kaçırılanlardan bazılarından üç yıldır haber alınamıyor. Bazıları ise aylar sonra ağır işkencelerden geçirilmiş biçimde Ankara Emniyeti’ne teslim edildi. Sağ kalanlar kendilerini kaçıran ve işkence eden kişilerin MİT personeli olduğunu belirtiyor.