Gözaltında işkence, kötü muamele ve cinsel istismar iddialarına her geçen gün yenileri ekleniyor. Aylardır kayıp olan, aileleri tarafından kaçırıldıkları açıklanan altı kişiden dördünün Emniyet’te olduğunun ortaya çıkmasının ardından, bu kez de yeni bir işkence ve cinsel istismar iddiası gündeme geldi.

Özellikle Gülen grubu sempatizanlarına yönelik gerçekleştirildiği belirtilen kötü muamele iddiasının son adresi Kocaeli.

Üç yıl önce Kocaeli’de gözaltına alınan İ.K., Emniyet’te işkenceye uğradığını, hiç yaşamadığı acıların, korkuların yaşatıldığını açıkladı.

Gazeteduvar’dan Hacı Bişkin’in haberine göre, ‘FETÖ’ üyeliği suçlamasıyla üç yıl önce gözaltına alındı ve Kocaeli Kaçakçılık ve Organize İşlerle Mücadele Şubesi’nde işkenceye uğradı. Bir süre tutuklu kaldıktan sonra da tahliye edildi.

İ.K., 16 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra ihraç edilmişti.

İşkence ve cinsel istismar iddiaları üzerine, Türkiye İnsan Hakları Vakfı bir rapor hazırladı ve İ.K.’nin yaşadıklarını kamuoyu ile paylaştı.

İ.K., gördüğü kötü muameleyi şu sözlerle anlattı:

“Nezaretteyken gece nöbetçi polis memurları uyumamamız için çok yüksek sesle konuşuyorlar, hakaretler ediyorlar, sanki biz vatan hainiymişiz gibi telefonlarından bize yüksek sesle milli duygulara hitap eden şarkılar dinletiyorlardı. Memurların bu uygulaması bizi hem yoruyor hem de psikolojik olarak dengemizi bozuyordu. Yanımda avukatım veya CMK müdafisi bulunmadığı halde polis memuru bir kısım sorular yöneltti. Avukatımı istediğimi söylediğim halde içeride bulunan yukarıda isimlerini verdiğim kişiler güldüler, alay ettiler, bunun mümkün olmadığını söylediler. Buradayken gözaltına alınanlara elektrik verildiğini, cinsel organa ip bağlanıp çekildiği gibi birçok şey duymuştum.

Sivil istihbaratçı polis memuru ‘bildiğin her şey anlat’ dedi. Ben de anlatılacak bir şeyimin olmadığını, hiçbir şey bilmediğimi söyledim. Bunun üzerine bu polis memuru bana dönerek, ‘Bunların başlarını konuşturduk, bunlar nasıl bir yaratık. Hoca bunların beynine ne yapmış, o kadar hakaret ediyoruz, tepki bile vermiyor’ dedi. Sivil memur 4 yaşındaki kızımı kastederek ‘Sen çıkana kadar kızına kim bakacak, ileri yaşlarda kızın kötü yollara düşecek…’ dedi. Aynı sözleri eşim için de söylediler.

O an ölmeyi çok istedim. Sorulara cevap vermeye çalışırken korkudan ve yorgunluktan nefes almak için duraksadığımda MİT görevlisinin talimatıyla işkenceye başlıyorlardı. Bugüne kadar yaşamadığım acıları, korkuları yaşatıyorlardı. O an ölmeyi çok istedim. Bir polis memuru sorduğu sorulara cevabı alamadığını düşündüğünde beni bulunduğumuz apartmanın 4’ncü katın penceresinden atacağını, benim de kaçarken pencereden düştüğümü savunacaklarını söylüyorlardı. Cehennemi yaşamaktaydım. Bu arada işkence yapan polis memurlarına talimat veren amir veya MİT görevlisi olduğunu söyleyen kişi polis memurlarına beni soymalarını istedi. Pantolonumu ve iç çamaşırımı çıkardılar. Arkamdan biri makatıma cop ya da ona benzer bir şey bastırdı. O cismin soğukluğunu hissettiğimde kaynar sular başıma dökülmüş gibi oldum. Başka bir memur aldığı talimatla önden yumurtalıklarımı tutarak sıkıyordu. Keşke kalbim dursa, ölseydim.”
‘İtirafçı’ olmaya zorlandığını ve etkin pişmanlıktan yararlandırılmak istendiğini ifade eden İ.K. bu teklifi yapanın ise ‘avukatı’ olduğuna değindi:

“Kocaeli Barosu’ndan bir avukat geldi. Baro avukatıyla baş başa kaldığımızda nezarethane sürecinde maruz bırakıldığım işkence ve eziyetleri tek tek anlattım. Avukat bana, polislere yardımcı olmamı, suçluymuşum gibi, etkin pişmanlıktan yararlanmamı, yararlanırsam cezamda indirim yapılacağını söyledi. Bir süre sonra polis memuru, baro avukatıyla ifadem alınması sırasında odada hazır bulunmadığı halde ifademle ilgili eklemeler yapıldı. Korktuğum için hiçbir şey diyemedim, müdahale edemedim. Ne var ki baronun görevlendirdiği avukat hiçbir şey söylemedi, müdahale etmedi, telefonuyla meşgul olmaya devam etti.

Daha sonra emniyetin önündeki Toyota marka sivil bir arabaya bindirildim. Ellerim kelepçeli bir biçimde beni ve nezarethanedekileri minibüse bindirip Kocaeli Emniyeti’nin spor salonunun giriş bölümüne götürüldük. Buradaki bir polis memuru ‘Darp var mı?’ diye sordu. Ben de var dedim. Bunun üzerine başka bir polis memuru beni yanına çağırarak, ‘Bu kadar adamda darp yok ta tek sende mi var? OHAL’de olduğunu unuttun herhalde, cezaevinde seni bırakacağımızı mı zannettin?’ diyerek tehdit etti.”
İ.K, TİHV’e ulaşarak yaşadıklarını anlattı ve anlatımı raporlaştırıldı. Raporda ise şu tespitlere yer verildi:

“Kişinin gözaltına alındığı sırada götürülmüş olduğu sağlık kurumlarında yapılan tıbbi değerlendirmelerin İstanbul Protokolü ilkelerine ya da Sağlık Bakanlığı’nın adli tabiplik hizmetlerinde ve Adli Tıp raporlarının tanziminde uyulacak esaslara ilişkin 20 Eylül 2000 tarihli genelgesinde belirtilen gerekliliklere uygun olarak düzenlenmediği anlaşılmakta. Raporda kişinin en temel hayati fonksiyonlarına dair bilgiler dahi yer almamış, muayeneye dair somut bilgilere yer verilmemiş yalnızca ‘darp ve cebir izi yoktur’ kalıp cümlesi kullanılmıştır. Aynı tarihte düzenlenen iki raporda yer alan bulgular birbiriyle çelişmekte ise de gözaltı sonrası cezaevinde düzenlenen muayene formunda tarif edilen lezyonlar kişinin aktardığı künt travma öykülerini desteklemekte.

Öyküde aktarılan fiziksel ve ruhsal yakınma ve bulguların birbirleriyle ve kişinin gözaltı ve cezaevi süreçlerinde maruz kaldığını aktardığı işkence süreçlerine ilişkin anlatımlarını destekler nitelikte olduğu dolayısıyla kişinin anlatımlarına güvenebileceği dikkate alınmalı.

Kişinin fiziksel muayenede genital gölgenin değerlendirmesine rıza göstermemesi nedeniyle öyküde aktardığı cinsel işkence uygulamalarına (haya burma ve makatının copla zorlama) dair fiziksel bir değerlendirme kişinin cinsel işkence uygulamasına maruz kaldığını desteklemekte.”
HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ise konuyu Meclis’e taşıdı.