Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 736. haftasında 4 Mayıs 1992’de gözaltına alınıp öldürülen Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ün akıbetini sordu.

Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 736’ncı haftasında Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelmek isteyen Cumartesi Anneleri, bir kez daha polis tarafından engellendi. Cumartesi Anneleri, polis engeli üzerine İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdi. Sokak, polisler tarafından her hafta olduğu gibi yine ablukaya alındı. Eyleme gelenler, üzerinde kayıpların fotoğraflarının olduğu tişörtler giyerek, gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarıyla karanfil taşıdı.

Bu hafta 4 Mayıs 1992’de gözaltına alınıp Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ün akıbeti soruldu.

“ADALETTEN BAHSEDİLEMEZ”

Bu haftaki açıklamayı okuyan İHD İstanbul Şubesi Kayıp Komisyonu Üyesi Besna Tosun, askerî diktatörlük dönemlerinde hem Arjantin’de hem de Şili’de kayıp annelerinin seslerini duyurduğuna dikkat çekerek, “Askeri diktatör Kenan Evren rejiminde anneler, açlık grevindeki evlatları için askeri hapishaneler önünde gösteri yaparak seslerini Türkiye’den dünyaya duyurdular. Bugün de Cumartesi Anneleri’nin kaybedilen evlatları için Galatasaray’dan seslerini duyurmaları engelleniyor. Erdoğan rejiminde, açlık grevindeki evlatları ölmesin diye hapishaneler önünde buluşarak seslerini duyurmaya çalışan anneler engelleniyor. Suruç Katliamı’nda kaybettiği evladının cenazesinde ağıt yakan bir annenin hapsedildiği, açlık grevindeki evlatları ölmesin diye çırpınan annelerin ağır şiddete maruz kaldığı, gözaltında kaybedilen evlatlarını arayan annelerin sesleri duyulmasın diye polis barikatlarının kurulduğu bir ülkede hukuktan, adaletten bahsedilemez” dedi.

“ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİYDİ”

“4 Mayıs 1992’de İstanbul’da gözaltına alınarak kaybedilen, 27 yıldır tüm iktidarların ortaklığıyla akıbetleri karanlıkta bırakılan üniversite öğrencileri Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ü hatırlıyor, hatırlatıyoruz” diyen Tosun, Yaman’ın 22 yaşında olduğunu ve pankart taşımak suçundan 15 gün kadar cezaevinde kaldığını, Gül’ün ise 21 yaşında, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisi olduğunu ifade etti.

Tosun şöyle devam etti: “Hüsamettin Yaman, 2 Mayıs 1992 Cumartesi günü evden çıktı. 4 Mayıs Pazartesi günü ağabeyi Feyyaz Yaman’ı işyeri telefonundan arayan bir kişi ‘Hüsamettin, Soner Gül ile birlikte Fındıkzade’de gözaltına alındı. Hayatlarından endişe ediyoruz. Bir an önce emniyete başvurun’ dedi. Yaman ve Gül Aileleri, önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ardından devletin ilgili tüm kurumlarına başvurdu. İHD ve Af Örgütü girişimlerde bulundu. Ancak Hüsamettin ve Soner’in gözaltına alındığı kabul edilmedi. Girişimlerini sürdüren Yaman Ailesi, 2 yıl boyunca polis takibinde tutuldu.”

“ADİL VE TARAFSIZ BİR SORUŞTURMA İSTİYORUZ”

Özel harekât polisi Ayhan Çarkın’ın 19 Aralık 2011 tarihinde infazlar ve kayıplarla ilgili itirafları yayınlandığını belirten Tosun, şunları ifade etti: “Çarkın, itiraflarında Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ü gözaltına aldıktan sonra ormanlık bir alanda sorguladıklarını ve infaz ettiklerini açıkladı. Onların son sözlerinin ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ olduğunu söyledi.’Bu beyanların ardından Yaman ailesi yeniden suç duyurusunda bulunarak, dosyanın tekrar açı imasını istedi. Ayhan Çarkın’ın ifadesine rağmen Ankara-İstanbul arası gidip gelen dosyada bugüne kadar bir ilerleme sağlanmadı. Bugün bir kez daha kamu adına hareket eden savcıları, Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ün gözaltında kaybedilmesi ile ilgili olarak adil, tarafsız ve etkin bir soruşturma başlatmak için göreve çağırıyoruz.”

“SONUNA KADAR SÜRDÜRECEĞİZ”

Tosun’un ardından kaybedilen Hüsamettin Yaman’ın ağabeyi Feyyaz Yaman konuştu. Galatasaray Meydanı’nın kendileri için yakınlarının sahiplenilmesi, hukukun ve adaletin yerine getirilmesi arayışları için sembolik anlam taşıyan bir mekan olduğunu belirten Yaman, “Sembolik anlamda bile bir ölüm üzerinden hak, adalet arayışına imkan verilmeyen bir coğrafyadan konuşuyoruz. Ama benim ve buradaki aileler için önemli olan ölenlerimizi varlığı onların ölümlüğü arta kalan kimliklerine sahip çıkmak değil esas olan devletin bu anlamda boşalttığı adaletsizlik, hukuksuzluk ve umarsızlıktır. Sevdiklerimizi elimizden alarak eksik bıraktılar. Bu bizim iç dünyamızın eksikliği değil sadece. Devletin eksikliği, aklın eksikliği ve kanunun eksikliği. Eğer ölenler üzerinden yaşam üzerinden bir hak elde edilecekse bu coğrafyada biz bunu sonuna kadar sürdüreceğiz. Çünkü bu hak cevapsız kaldığı sürece adalet de cevapsızdır. Ortaya çıkan bu umarsızlık bütün toplumun ortasına saplanmış bir bıçak gibi boş duruyor. Ama bir boşluk daha boş duruyor. Galatasaray Meydanı’nda ölenlerimizin mezarını temsil eden alanın da barikatlar ile çevrilmiş olan boşluktur. Neyle kapatılmaya çalışırsa çalışılsın bu annelerin ve ailelerin arayışı sonuna kadar sürecektir” ifadelerini kullandı.

Konuşmaların ardından 3 Mayıs Dünya Gazeteciler Günü vesilesiyle aileler ellerindeki karanfilleri eylemi takip eden gazetecilere verdi.