15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle çektiği “Deniz Kuvvetleri’nin En Karanlık Günü” isimli belgeseli nedeniyle tutuklanan Öztürk, muhalefetin bu tutuklamalarla etkisiz kılınmaya çalışıldığını ifade etti.

Kamuoyuna verilen bilgilerin aksine o karanlık 15 Temmuz gecesinde Kuvvet ve Donanma komutanları başta olmak üzere bazı üst düzey komutanlar sanki denizdeki kaosu özellikle artırmaya ve personellerini tuzağa düşürmeye yönelik reaksiyon gösteriyorlardı.

3 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılan Öztürk, Bakırköy Cezaevi’nde kaldığı günleri anlattı ve 5.5 yaşındaki kızına dil öğrenmek için yurtdışına gittiğini söylemek zorunda kaldığını dile getirdi.

Gazetecilerin, muktedirlerin egemen ideoloji üzerine kurdukları dili kullanmayı reddettiklerinde cezaevi, işsizlik gibi baskı araçlarına maruz kaldığına işaret eden Öztürk, şunları söyledi:

“Bugünkü konjonktür ne yazık ki muhalefetin her parçasını terör çatısı altında “etkisiz” hale getirebilecek bir süreci içerisinde barındırıyor. O yüzden cürme bulaşanlar çoğu zaman soruşturmaya bile uğramazken, insanlar gazeteci olsun olmasın yalnızca susturulmak için dahi soyut söylemler ve geniş yorumlanabilecek yasalarla denetim altına alınmak isteniyor.

Cezaevinde hücrede tecritteydim. Tek başıma, insandan uzak, hatta güneşe bile hasret geçirdim günlerimi. Yan hücrelere getirilen cezalı adli tutukluların kavgalarını dinleyerek geçti günler. Diğer tutuklulara sağlanan hiçbir imkân üstelik bana sunulmadı. İçerde sadece gündemi takip etme imkânım vardı. Her gün Cumhuriyet başta olmak üzere tüm gazeteleri okuyabildim.

Hukuk hakkaniyetle işleseydi eğer gözaltına dahi alınmamam gerekirdi. Duruşmaya giderken de dostlarıma üzülmeyin hiçbir sonuca dedim; nihayetinde vicdanım rahat.
Her seçim öncesinde ülkenin kutuplaştırılması yöntemi ile zafer kazanıldığını öğrendik, biliyoruz. Bunun söylemlere de operasyonlara da yansıyacağını göreceğiz. 24 Haziran öncesinde tutuklandım, yerel seçim öncesinde serbest bırakıldım. Umarım bu seçim zamanı toplumsal gerginliklerin tavan yapmadığı bir süreç yaşarız.

Dünden beri kızım “Anneciğim bir daha bu kadar uzun gitme” diyerek boynuma sarılıyor. Tek başımıza ilkelerimiz için ödeyeceğimiz bedeller için tek sözüm yok. Girdiğim gibi çıktım. Ancak kızımdan yeniden ayrı kalacak olmak bir anne olarak beni kaygılandırıyor.

İçeride en çok istediğim şarkıları dinleyebilmeye hasretlik duydum. Bir de insanın anahtarını cebinde taşıyabilme hürriyetine… Kızım 5.5 yaşında. 3 ay göremedi beni. Beni yurt dışında dil eğitiminde zannediyordu. Ayda bir kez açık görüşe geliyor, cezaevini havalimanı zannediyordu. Hatta; İnfaz memurları kızıma havalimanı görevlisiymiş gibi davranıyorlardı. İnsanın en büyük hasreti uğruna savaştığı evladı oluyor.”