Milletvekilliği düşürülen ve Sincan Cezaevine konulan HDP’li Gergerlioğlu, darp edilerek gözaltına alındığı 2 Nisan gününü anlattı: “Ben cevap verince yumruğunu kaldırıp ‘Ağzını, burnunu dağıtırım’ diyordu. Adınızı söyleyin sizi şikayet edeceğim deyince ‘Adımız Türk polisi’ diyorlardı”.

BOLD – İnsan hakları savunucusu ve HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, gözaltına alınıp tutuklandığı 2 Nisan gününde yaşadıklarını anlattı.

Paylaştığı bir haber nedeniyle örgüt propagandası suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezası kesinleşen ve Sincan Cezaevine konulan Gergerlioğlu, Diken’den Hayri Demir’in sorularını cevapladı. Muhalefeti eleştiren Gergerlioğlu, “Türkiye’de mesele zulmeden iktidarın yıkılması değil ki, muhaliflerin demokratik alternatifi topluma sunmaması ve bunu fırsat olsa da yapacak yürek ve siyaset tarzının olmaması” dedi.

Evinde polisler tarafından darp edilerek gözaltına alındığı 2 Nisan gününde yaşadıklarını dile getiren Gergerlioğlu, polisin arabasında tehditlerine devam ettiğini belirtti. Kalp krizi riskine rağmen hastaneden cezaevine götürüldüğünü kaydeden Gergerlioğlu, “Niye hala hastaneye götürmediklerini soruyordum, geçiştirici cevap veriyorlardı. “Adınızı söyleyin kendinize güveniyorsanız sizi şikayet edeceğim” deyince “Adımız Türk polisi” diyorlardı. Yine hastaneye götürmeyip cezaevine götürdüler. Orada da gecikme yaşadık. Bu arada kalp krizi tehlikesi olan bir kişinin ölme ihtimalinden hiç rahatsız olmuyorlardı, çok umursamaz ve mutlu idiler. Diğer polisler gelip onları tebrik ediyorlardı. Anlaşılan darpla çıkarmaları birilerini çok mutlu etmişti” ifadelerini kullandı.

Gergerlioğlu, röportajında şunları söyledi:

Evinizden alındıktan sonra cezaevi sürecine kadar neler yaşandı? Bir de sizi gözaltına alan polislerden birisinin daha önce kötü muameleyle gündeme getirdiğiniz bir polis olduğu ortaya çıktı. Buna dair bir diyalog geçti mi aranızda? O gece neler yaşandığını aktarır mısınız?

Gözaltına alan polislerden birinin daha önce işkenceci olduğunu deşifre ettiğim polislerden biri olması zaten bütün yargısal süreci, TBMM’deki kararın okunmasını açıklayıcı yönü var. Evimden alınırken direnmeyeceğimi ama ilkesel olarak ‘teslim olma’ tavrını kabul etmediğim için hakkımda yakalama kararının çıkmasını bekleyeceğimi belirtmiştim. Yakalama kararı özel bir uygulamayla hızlıca yapıldı. Cuma akşamı 19.30 sıralarında geldiler. Kapıda onlarca polis vardı, kamerayla çekim yapan polisi kapıyı açtığımda gördüm. İçeri buyur ettim, “Çayımızı için hazırlanayım, çıkalım” dedim. Kabul etmediler. Abdestimi alıp akşam namazımı kılayım vakit geçiyor diye düşündüm. Bu arada Abdullah Koç vekilimize haber verdim, evi yüz metre ilerdeydi. Namazımı kıldım ve oğlum odaya gelerek “Acele ediyorlar” deyince odadan çıktım ve evimin içine izinsiz girdiklerini gördüm. Abdullah vekilimiz ve oğlum Salih kamera çekimine başlamıştı olası ihlale karşı. Bir iki cümle söyleyip paltomu giyip ayakkabılarımı elime almıştım ki konuşmamı istemeyen polis (sonradan işkenceci olduğunu deşifre ettiğimi öğrendiğim) koluma girerek, ittirerek, sürükleyerek kapıya götürdü.

POLİS KÜFÜR EDİP KAÇ GÜNDÜR NİYE DİRENDİĞİMİ SORDU

Ayakkabımı giymeye çalıştım ama birçok polisin sürükleyerek asansöre götürmesinden dolayı tekini giyememiştim. Asansördeki polis yakama yapışarak küfür ve tehditle kaç gündür niye direndiğimi sordu. Aşağıda ayakkabımın tekini istedim, “Arabada giyersin” ısrarına direndim, ayakkabım geldi. Arabada, alemin önünde, Meclis’teki rezaleti tekrarladıklarını söyledim. Bana, “Terbiyesiz, terörist, b*k herif” diyerek hakaret ediyordu aynı polis amiri. Ben de altta kalmayıp cevap yetiştirince yumruğunu kaldırıp “Ağzını, burnunu dağıtırım” diyordu. Ellerindeydim. “Asıl terörist olan insan kaçıran, işkence edenlerdir, tüm yaptıklarınızı biliyorum, yanınıza kalmaz, suç duyurusu yapacağım, ben halen vekilim. Vekilliğim gasp edilmiş kişiyim. TBMM’ye döneceğim, görürsünüz” diyordum. Öndeki polis, “Bizi tehdit mi ediyorsun” deyince “Evet sizi hukukla tehdit ediyorum” dedim.

ADINIZI SÖYLEYİN DEYİNCE ADIMIZ TÜRK POLİSİ DİYORLARDI

Hastaneye bu ortamda getirildim. Oldukça öfkeli ve üzgündüm. Doktor darp raporu verdi, göğsümün ağrıdığını söyledim. Oksijen aldım ama ağrı geçmiyordu. EKG çekilince nabız 148 çıktı. Kan tahlili alındı. Doktor durumumun iyi olmadığını görünce başka hastanedeki kardiyoloji uzmanıyla görüştü ve anjiyo için sevkime karar verdi. Ama kan tahlilleri çıkmandan polis baskısıyla hastaneden çıkarıldım. Hastane yerine adliyeye götürüldüm. Savcının odasına çıkarmadılar. Niye hala hastaneye götürmediklerini soruyordum, geçiştirici cevap veriyorlardı. “Adınızı söyleyin kendinize güveniyorsanız sizi şikayet edeceğim” deyince “Adımız Türk polisi” diyorlardı. Yine hastaneye götürmeyip cezaevine götürdüler. Orada da gecikme yaşadık. Bu arada kalp krizi tehlikesi olan bir kişinin ölme ihtimalinden hiç rahatsız olmuyorlardı, çok umursamaz ve mutlu idiler. Diğer polisler gelip onları tebrik ediyorlardı. Anlaşılan darpla çıkarmaları birilerini çok mutlu etmişti. Hastane vekillerimiz ve kalabalık topluluk vardı. Anjiyo sonrası yoğun bakımda jandarma başımdaydı. Sabah erkenden gelen bir üst rütbeliyle yoğun bakımda iken kelepçe takılarak arka kapıdan kaçırılarak cezaevine götürüldüm. Ön kapıda bekleyen yakınlarımın görmesi ve gazetecilerin görüntü almasını önlemek istemişler.

Milletvekilliğinizin düşürülüp tutuklanmaya giden süreç hepimizin tanıklığında oldu. Siz sürekli öteki kimliklerin ve mağdurların yanında yer alırken, yaşadığınız bu süreçte yalnız bırakıldığınızı hissediyor musunuz?

Hayır, hissetmiyorum. Milletin kalbinde, mazlumların gönlünde olduğumu görüyorum. Bana gelen haberler çok güçlü bir medyatik tepki olduğu idi. Bunu bana gelen mektuplardan da anlıyorum.

SORUN MUHALİFLERİN DEMOKRATİK ALTERNATİF SUNAMAMASI

Bu noktada muhalefet ne yapmalı. Sizce muhalefettin iktidarda değişim beklemesi mi yoksa toplumu temsil eden bir eylem planı geliştirmesi mi çözüm olur?

Muhalefet aktif olmazsa, risk almazsa hiçbir şey yapamaz. Türkiye’de mesele zulmeden iktidarın yıkılması değil ki, muhaliflerin demokratik alternatifi topluma sunmaması ve bunu fırsat olsa da yapacak yürek ve siyaset tarzının olmaması. Toplum, siyasetçinin önünde ise siyaset oturup bunu düşünmeli. İktidar zaten çürümüş halde ama muhalefet cesur, vizyon sahibi, vicdan eksenli kucaklayıcı bir siyaset üretebilirse başarılı olur. Kimlikler üstü vicdan eksenli bir siyaset kazanacak olandır. Vicdan toplumu olamadığımız müddetçe bu kısır döngü devam eder. Muhalefet sürekli vicdan kriterine göre hareket etmeli, vurgu buraya olmalıdır.

ZİNDANDA VİCDANEN ÇOK RAHATIM

Bizim aracılığımızla kamuoyuna iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Yaşadıklarım sadece bireysel bir olay değildir. Halkın vekili olarak Türkiye siyaset tarihinde unutulmayacak bir hak gaspı olarak tarihe geçti. Ben zindanda vicdanen çok rahatım. Çok doğru işler yaptığım için buradayım. Sonunda kazandım. Niye kazandım? Çünkü haklı olduğumuzu herkes biliyor. Kimi korku, kimi önyargıyla sessiz kalsa da herkes biliyor ki ben çalışan, haksızlığa karşı canla başla mücadele eden bir insandım. Toplumun farklı bir birçok kesimi bunu gördü, takdir etti. Koltukların vekili olmak önemli değil, AYM kararı ile TBMM’ye döneceğime inanıyorum ve büyük bir umutla, azimle, şevkle vekilliğimi sürdürüyorum. Bunu sonuna kadar yapacağım. Maddi sonucu bilemem ama kazanan halkımızdır.”