Yavuz Ertürk komutasındaki askerler, 9 Ekim 1993’te Kulp Alaca köyünü basar. 11 köylüyü alıkoyar, ağır işkence yapar. Sonra helikopterle bölgeden uzaklaştırılır. Kemikler bulunana kadar bir daha haber alınamaz

Gülcan Dereli – Yeni Yaşam Gazetesi

Bugünlerde yaşadıklarımız, sık sık 1990’lı yıllarla karşılaştırılıyor. Beyaz Toroslar, JİTEM, faili meçhuller, köy yakmalar, helikopterden atmalar… Bazen dejavu yaşıyoruz hissine kapılıyoruz değil mi? Çok yazıldı çizildi elbette 90’lar. Ancak yine de hatırlamak önemli. Çünkü bugünlerde öyle bir bellek silme politikası yürütülüyor ki değil 90’ları dün ne yaşadığımızı unutur olduk. Çünkü egemenler bilir ki geçmişle bağı kopan bir toplum ne şimdiyi ne de yarını kurabilir. O yüzden geçmişi hakikatiyle hatırlamak bugünü ve geleceği değiştirecek bir niteliğe sahip. Biz de bu vesileyle 90’lı yılların dava konusu olan JİTEM davalarını mercek altına aldık. 7 gün sürecek dosyamızda JİTEM davalarının nasıl bir seyir izlediğini, faili meçhul denilen olayların aslında faili belli olduğunu hep birlikte tekrar hatırlayacağız. Yine bugün yaşadıklarımızın 90’lardan bugüne miras kaldığını, bu lanetle yüzleşilmediği için kendini tekrar edip durduğunu göreceğiz; mesela helikopterden atma gibi… Kulp, Cizre-Temizöz, Kızıltepe, Dargeçit, Ankara, Anter ve Lice JİTEM davalarında yaşananları derledik, tanıkları dinledik, dava avukatlarına mikrofon uzattık.Yer, Diyarbakır’ın Kulp ilçesi Alaca köyü. Takvim yaprakları 9 Ekim 1993’ü gösteriyor. 2. Komando Tugay Komutanlığı’na bağlı askerler yani bordo bereliler Yavuz Ertürk komutasında 9 Ekim 1993 günü Alaca köyünü basar ve köyün yakınlarına konuşlanır. Yüzün üzerinde köylü Yavuz Ertürk’ün talimatı ile askerlerin konuşlandığı yere götürülür. Daha sonra 11 köylü dışında tüm köylüler serbest bırakılır. Bırakılmayan köylülerin isimleri köy muhtarı Mehmet Salih Akdeniz, Celal Aziz Aydoğdu, Mehmet Şah Atala, Nusrettin Yerlikaya, Turan Demir, Behçet Tutuş, Bahri Şimşek, M. Şerif Avar, Hasan Avar, Ümit Taş ve Abdo Yamık’tır. Bir süre aileler gözaltında tutulan yakınlarına yemek götürür. Ancak yaklaşık 2 hafta alıkonulan 11 köylünün yakınlarına artık yemek getirmeyin denir.

Ancak geri gelmezler…

Bu sözlerden sonra vahşet başlar. 11 köylü o günden sonra aç bırakılır ve elleri ayakları bağlı bir şekilde ağır işkenceye maruz kalır. Sonra köylüler yine Yavuz Ertürk komutasında helikoptere bindirilerek köyden çıkarılır. Bu sırada iddiaya göre 3 köylü helikopterden Muş’ta bulunan Murat Nehri’ne atılır. Yine aynı bölgede 8 köylü katledilir ve yakılır. Aileler ise bir umutla yakınlarının geri geleceğini düşünür. Ancak gelmezler…

 

 

Evleri yaktılar

Bahri Şimşek’in en büyük çocuğu Aslan Şimşek, olaylar yaşandığında daha 13 yaşındaydı. Tanıklığını bizimle paylaşan Şimşek, “Ben 13 yaşındaydım. Köyde operasyon düzenlediler, tüm köylüleri topladılar. En az yüz- yüz elli kişiyi bir alana topladılar. Bir helikopter ile bir şahıs geliyormuş. Bu 11 kişiyi seçiyor. Geri kalanı bırakıyorlar. Bunlara annem ve diğer köylüler yemek götürüyor. En son bütün evleri yaktılar ve köyü boşaltın dediler. İnsanları köyün dışarısına çıkardılar. Eşyalarınızı alın gidin buradan dediler. 10-15 günlük bir süreç yaşadık. En son 11 kişiye yemek götürenlere de artık gelmeyin, yemek getirmeyin biz bunları götüreceğiz, nakledeceğiz dediler. Bizde ev yok, soğuk, bizim o bölge ekime girince kış geliyor. İnsanların evi yok, yurdu yok, herkes bir yer bulmak için kasabalara falan indi. Çok zorluk yaşandı. Biz de oraya boşalttık” diyor.

3 kişi helikopterden atıldı

Bugünlerde gündem olan helikopterden atma 90’lı yıllarda da sıkça karşılaşılan uygulamalardandı. Gerisini babasını kaybeden Şimşek anlatıyor: “Diğer köylüleri bıraktıkları gibi bunları da bırakırlar diyorduk. Onların katledileceği kimsenin aklının ucundan geçmezdi. Aç bırakılıyorlar, elleri kolları bağlı bayağı bir işkenceye maruz kalıyorlar. En son köy boşaltıldıktan sonra onları Kepir diye bir mezra var oraya götürüyorlar. Hatta direkt oraya götürmüyorlar. Başka bir yerde katlediyorlar. 3 kişiyi helikopterden atıyorlar. Muş’ta Murat diye bir nehir var. 3 kişinin buraya atıldığı iddiası var. Diğerlerini de ileride dere yatağında öldürüp sonra da yakıp çekip gidiyorlar. Biz bu yeri bayağı aradık ve 7-8 yıl sonra bulduk. En son gittik, kemikleri bulduk. Tabii kemikler yanmış haldeydi. DNA testlerine bayağı zor ulaşabildik. DNA testleri yüzde 99, yüzde 100 çıktı. Zaten o bölgede birkaç parça elbise görünce biz onların olduğuna kanaat getirdik. 8 kişinin DNA testi var. Bu DNA testleri çıkmayanların helikopterden atıldığını düşünüyoruz.”

Demirtaş’la birlikte aradılar

Köy yakılmış, herkes kentlerin varoşlarına göç etmek zorunda kalmış ama 11 kişi eksik olarak… Aradan yıllar geçer. Yakınları kaybedilen aileler 11 köylünün nerede kaybolduğunu tahmin ediyor. İzlerini sürmeye başlar… 5 Kasım 2004 tarihinde aileler ve dönemin Diyarbakır İnsan Hakları Derneği Başkanı Selahattin Demirtaş, 11 köylünün bulunduğunu düşündükleri yere gider. Söz konusu yer Alaca köyü Kepir mezrasıdır. Burada katledilenlere ait elbiselere rastlanır, sonra da yanmış insan kemiklerine. Kemikleri alan köylülerden Seyithan Atala, Sülayman Yamık ve Aydın Demir, Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı’na gider. Kemikler ile kayıp yakınlarından alınan örnekler Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na gönderilir. İnceleme sonucunda kemiklerin yüzde 99.99 ihtimalle M. Salih Akdeniz, Behçet Tutuş, Turan Demir, Nesrettin Yerlikaya, M. Şerif Avar, Hasan Avar, Abdo Yamık, Bahri Şimşek’e ait oldukları belirlenir. Adli Tıp, kemik eksikliği ve mevcut kemiklerdeki aşınma, kırılma ve yıpranma nedeniyle kesin ölüm sebeplerinin belirlenemediğini bildirir. Ümit Taş, Celal Aziz Aydoğdu ve Mehmet Atala’ya dair ise hiçbir ize ulaşılamaz. Ve dava süreci başlar.

AİHM suçlu dedi

İç hukukta yol alınamaması üzerine dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınır. AİHM, 31 Mayıs 2001 tarihli kararıyla, söz konusu 11 kişinin güvenlik güçlerince gözaltına alınmaları müteakiben öldüğü ve ölümcül bir güç kullanımını haklı ve makul gösterecek herhangi bir gerekçeye dayanılmadığı için devletin bu eylemlerden sorumlu olduğu kanaatine varmış ve başvuranların maddi ve manevi zarara uğradıklarını belirterek tazminat ödenmesine hükmetti.

Ertürk beraat etti

Ardından tekrar iç hukuk süreci başlar. İlk duruşma kemiklerin bulunması üzerine 25 Aralık 2013 tarihinde yapılır. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne görülen davada yine bir arpa boyu yol alınamaz. Dava 19 Eylül 2018 tarihinde güvenlik gerekçesiyle Diyarbakır’dan Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne taşınır. Davada dönemin Bolu Dağ Komando Tugayı Komutanı Yavuz Ertürk yargılanır. Genelkurmay, döneme ilişkin istenen belgelere dair hiçbir belge olmadığı yanıtını verir. Ertürk ise o tarihte tugay olarak Şenyayla bölgesinde bulunduklarını, Alaca köyüne kesinlikle gitmediğini, UH1 helikopterin en fazla 6 personeli alabildiğini, 11 kişiyi helikoptere bindirmelerinin mümkün olmadığını iddia eder. Sonunda Ertürk’e AİHM kararına rağmen beraat verilir.

Kemikler adliyede…

Dava sürecine dair de bilgi veren Şimşek, “Şu anda 7. Ağır’da bir dosyamız İstinaf Mahkemesi’ne gitti. Tanıklara gidemediği tekrar geri gönderileceği bilgisini bize verdiler. İç hukukta herhangi bir netice alamıyoruz. 27 yıldır büyük bir hukuk mücadelesi verdik. Şu anda gördüğünüz ortamda herhangi bir netice almamız mümkün değil. İç hukuku tükettik. Bir yere varamadık. Hatta biz 14-15 kez Ankara’ya gidip geldik neredeyse biz haksız bulunduk üstüne bizi de tutuklayacaklardı. Siz neyin peşindesiniz diye. Hazine mi aradınız orada dediler. Biz insanlarımızı aradık, kemiklerimizi bulduk orada dedik. Diyarbakır Adliyesi’nde kemiklerimiz duruyor. Biz onları gömmedik. Netice aldıktan sonra kemiklerimizi gömeceğiz. Ne olursa olsun kemiklerimizi adliyeden alıp gömeceğiz” diyor.

Kürt olduğu için öldürüldü

Babasının Kıbrıs gazisi olduğunu sözlerine ekleyen Şimşek, “Bu arada benim babam Kıbrıs gazisidir. 9 çocuk sahibidir. İşte dünyada böyle bir kaderimiz var. Kıbrıs’ta bu ülke için savaştı ama Kürt olduğu için öldürüldü. Bu ülke için canını verirsin gidip savaşırsın yaralanır dönersin ve tekrar bu ülkede sorgusuz sualsiz Kürt olduğun için öldürülürsün. Adalet bu mu?” diyor.

‘Peşini bırakmayız!

Davayı takip eden İHD Genel Başkan Yardımcısı Av. Rehşan Bataray Saman, “2004’te dönemin İHD Şube Başkanı Selahattin Demirtaş ve köylüler kemikleri savcılığa teslim ediyor. Ancak Ertürk beraat etti. Dava şu an Yargıtay aşamasında” diyor. Saman, hukuk mücadelesinin peşini bırakmayacaklarını söylüyor.

Öldürülen 11 kişinin kimlik bilgileri

1- Bahri Şimşek: 09/05/1952 doğumlu
2- Nesrettin Yerlikaya: 03/06/1953 doğumlu
3- Turan Demir: 25/08/1966 doğumlu
4- Ümit Taş: 01/05/1981 doğumlu
5- Celal Aziz Aydoğdu: 04/04/1941 doğumlu
6- Abdo Yamık: 01/12/1945 doğumlu
7- Mehmet Şerif Avar: 20/05/1969 doğumlu
8- Behçet Tutuş: 01/06/1949 doğumlu
9- Mehmet Salih Akdeniz: 01/07/1925 doğumlu
10- Mehmet Şah Atala: 01/06/1969 doğumlu
11- Hasan Avar: 20/09/1952 doğumlu