TİHV Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı, “23 yıldır ısrarla mücadele veren Cumartesi Anneleri, 700’üncü haftadan bu yana işkence görüyor” dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası programı kapsamında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Bomonti Kampüsü Konferans Salonu’nda düzenlediği panelde İnsan Hakları Panoraması’nı tartıştı.
İHD İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu Üyesi Özgür Barış Demir, “Eğitimde Ayrımcılık” başlıklı sunumunda, eğitime erişimde ciddi sıkıntıların yaşandığına dikkat çekti. Demir, farklı kültürel ve toplumsal yapıdaki çocukların ayrımcılıkla karşılaştığını söyledi. Tüm farklıları yok sayan bir eğitim anlayışıyla karşı karşıya olduklarını kaydeden Demir, “LGBT+ çocuklara, Türkçe bilmeyen Kürt, Roman çocuklara, engelli çocuklara özel programlar geliştirilmeli. Eğitimin anlamlandırma biçimlerine göre farklı hal almalı. Eğitim hakkı engellenen çocukların üstün yararını nasıl sağlayabiliriz? Bunun üzerinden kapsayıcı bir eğitim modeli geliştirilmelidir” dedi.
‘MEYDANLAR İTİRAZ MEKANLARIDIR’
İHD İstanbul Şubesi Kayıplara Karşı Komisyon Üyesi Sebla Arcan da, “23 yıllık ısrar: Cumartesi Anneleri” başlıklı konuşmasında Cumartesi Anneleri’nin 23 yıllık mücadelesine dikkat çekti. Arcan, “Kaybedilenler mezarsız bırakılarak tarihten silinmek isteniyor. Onları öldürmekle yetinmeyip onların bedenlerini de yok etmeleri, aslında onları tarihten ve toplumun belleğinden silmeleri amaçlıyor. O yüzden kayıpları aramak sadece Cumartesi Anneleri’nin sorunu değildir” dedi.
Cumartesi Anneleri’ne Galatasaray Meydanı’nın yasaklanmasını hatırlatan Arcan, “Annelerin kapalı mekanlarda açıklama yapmaları istendi. Onlar bunu kabul etmiyor. Çünkü meydanlar demokrasi ve itiraz mekanlarıdır. Bugün Türkiye’de insanlar meydanlara çıkamıyorsa insan hakları ihlalinden değil, insan hakları ilgasından söz etmek gerekiyor. Biz hiçbir zaman yılgınlığa kapılmayacağız” ifadelerini kullandı.
‘VAROLAN HAKLARIMIZI KORUMA DERDİNE DÜŞTÜK’
Mor Çatı gönüllü avukatlarından Selin Nakıpoğlu da “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde Kadının İnsan Hakları” başlığını sundu. Kadın kazanımlarına karşı büyük bir müdahalenin olduğunu dile getiren Nakıpoğlu, “Geldiğimiz noktada daha ileriye gidebilme noktalarını tartışıyorken şu anda var olanın korunması noktasına geldik. Medeni Kanunu’nu eleştirirken, yerden yere vururken şimdi ona dokunulmasın derdine düştük. Çünkü kadın erkek eşit değildir söylemiyle başlayan bir süreç var. Bingöl Belediye Başkanı ‘Ben belediye başkanlığına bir kadın atayamam. Toplum bunu haz edemez, nereden çıktı ‘dedi. Sonra bir gün biri kahkahaya laf atar söz eder oldu. Bir gün biri geldi, ‘Hamile kadın nasıl sokağa çıkabiliyor’ dedi. Devlet mekanizmalarında bir domino etkisi yaratan bu anlayışa karşı mücadele etmemiz gerekiyor” diye konuştu.
‘SUÇ COĞRAFYASINDA YAŞIYORUZ’
İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin de, “Düşünce ve İfadenin Kaçınılmaz Özgürlüğü” başlıklı sunumunu yaptı. Keskin, bu coğrafyada kırmızı çizgilerin oluşturulduğunu belirtti. Kırmızı çizgilerde farklı konulara sahip olanların suçlu ilan edildiğini kaydeden Keskin, şöyle devam etti: “Bizler bir suç coğrafyasında yaşıyoruz. Bize bir yalan öğretildi. Cumhuriyetin kopuş ve devrim olduğu düşüncesiyle çocuklar yetiştirildi. Bu cumhuriyet ittihatçı bir anlayışla kuruldu. Soykırımın devam ettiği bir coğrafyada yaşıyoruz. O nedenle düşünce ve ifade özgürlüğünü konuşmak çok zor. Bize dayatılan Türk ve Sünni Müslüman kimliğini temel alan resmi ideolojiden hepimiz etkilendik. Bize dayatılan sahte bir kavganın sürekli tarafı olmaya zorlanıyoruz. İslamcılarla Kemalistler arasında süren; ama kırmızı çizgilerde birbirleriyle çelişmeyen yalnızca yönetme kavgası yapan bir zihniyet arasında sıkıştırılmış durumdayız. Bugün de seçimler nedeniyle birbirleriyle kavga ediyorlar. MHP- AKP ile CHP’yi kontrol ediyor. Bunun karşısında da bizler azınlığız. Bunu aşmaya çalışmalıyız.”
‘İŞKENCENİN AMACI SİNDİRMEKTİR’
Panelin ikinci oturumunda Türkiye İnsan Hakları Derneği (TİHV) Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı, “Türkiye’de Devam Eden İşkence Gerçeği” başlığının sunumunu gerçekleştirdi. İşkencenin Türkiye’de hangi boyutta olduğunu tartışmadan insan hakları panoramasını tamamlanmamış olduğunu söyleyen Fincancı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde işkence yasağının çok açık bir şekilde tanımlandığını ifade etti. Fincancı, “Şiddet ve işkence bütün devletler kendilerini yeterince güçlü hissetmedikleri her yerde halkları bastırmak için kullandıkları bir araçtır. 23 yıldır ısrarla mücadele veren Cumartesi Anneleri, 700’üncü haftadan bu yana işkence görüyor. Çünkü AİHM kararları da son yıllarda gösterdi ki aslında sokakta barışçıl olarak haklarını dile getirmeye çalışan barışçıl gösteri hakkını kullanmaya çalışan insanlara yönelik devlet şiddeti işkence boyutuna ulaşıyor. Türkiye’de kolluk kuvvetleri geçtiğimiz 11 ay içinde 758 kere barışçıl gösterilere müdahale etmiştir. Barışçıl gösteri içindeyken kalkanla itilmemiş olsanız, copla size vurulmamış olsa, göz yaşartıcı gazlar size ulaşmamış olsa dahi tanıklığınız yeterlidir. Çünkü işkencenin amacı, tanıklık üzerinden korkutmak ve sindirmektir” dedi.
‘ATANMIŞ DEĞİL SEÇİLMİŞİZ’
HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya da, HDP’nin yaşadığı baskılara ve ihlallere değindi. Kaya, “Biz atanmışlar değil seçilmişleriz. Atanmışların emriyle değil, halkımızın emriyle iş yapıyoruz. Halkın iradesini kutsaya kutsaya iktidar olmanın yolunu açanların pratiğiyle bütün sözler tüketildi ve bugün belki ülkenin yaşadığı en çok siyasi linçle karşı karşıyayız. Bütün muhalefet susturulmaya çalışılıyor, tüm imkanlar elimizden alınmaya çalışılıyor” dedi.