
KHK’lı babası cezaevinde bulunan 16 yaşındaki genç intihar etti
15 Ocak 2022 in İşkence Haberleri
Babası Nurettin Odabaşı 4 yıldır Gülen Cemaati soruşturmaları kapsamından cezaevinde olan 16 yaşındaki genç Bahadır Odabaşı intihar etti. KHK’lı baba oğlunun cenazesine elleri kelepçeli şekilde katıldı.
Babası Nurettin Odabaşı 4 yıldır Gülen Cemaati soruşturmaları kapsamından cezaevinde olan 16 yaşındaki genç, gece saatlerinde yaşadığı apartmanın boşluğundan atlayarak intihar etti.
Diyarbakır’da yayın yapan Tigris Haber internet sitesinin haberine göre, 16 yaşındaki Bahadır Odabaşı’nın öğretmen olan babası 4 yıl önce Gülen cemaati mensubu olduğu gerekçesiyle kamudaki görevinden ihraç edildi. Daha sonra hakkında açılan dava kapsamında tutukladı. Elazığ Cezaevi’ndeki babasının durumundan dolayı psikolojisi bozulan Bahadır Odabaşı, dün gece “dışarı çıkıyorum” diye evden ayrıldı. Sabaha kadar haber alınamayan 16 yaşındaki Bahadır Odabaşı’nın, sabah saatlerinde apartman boşluğunda cenazesi bulundu. Sitenin kamera kayıtlarına göre, Bahadır Odabaşı, evden çıkmadı, “evden çıkıyorum” dediği saatlerde yaşadığı apartmanın 10’uncu katından apartman boşluğuna atlayarak intihar etti. Bahadır Odabaşı’nın cenazesi otopsi için hastaneye kaldırıldı.
Kronos’un edindiği bilgiye göre, Nurettin Odabaşı’nın Gülen Cemaati’nin Azerbaycan’da açtığı kolejlerde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Türkiye’ye dönerek Diyarbakır’daki Selahaddin Eyubi Üniversitesi’nde görev yaptığı belirtildi. Üniversitesi’nin 15 Temmuz KHK ile kapatılmasının ardından Nurettin Odabaşı’nın hakkında Gülen cemaati mensubu olduğu iddiasıyla dava açıldığı ve ardından tutuklandığı kaydedildi. İntihar eden gencin annesinin de KHK ile kamudan ihraç edildiği, daha sonra görevine döndüğü öğrenildi.

Erdoğan Rejimi’nin tehlikeli tutukluları: Hücrede tutuluyorlar, mahpuslarla konuşmaları yasak
20 Ekim 2021 in Featured, İşkence Haberleri
Adalet Bakanlığı verilerine göre; 2016-2020 arasında toplamda 1 milyon 576 bin 566 kişi hakkında terör soruşturması açılan Türkiye’de son beş yıldır “tehlikeli tutuklu” statüsüne sokulan özel bir grup var. Henüz cezaları kesinleşmemesine karşın tek kişilik hücrede tutuluyorlar. Koğuşlarına güneş ışığı girmemesi için pencereleri demir örgüyle kapalı. Diğer tutuklularla konuşmaları yasak.
BOLD -Türkiye İnsan Hakları Vakfı, çoğunlukla siyasi tutuklulardan oluşan bu grubun kaldığı şartları işkence olarak değerlendiriyor. Tehlikeli tutuklular arasında 150 kadar general, eski polis amirleri, MİT çalışanları, gazeteciler ve Gülen Hareketinden isimler bulunuyor.
Kendisi de bir süre tehlikeli tutuklu statüsünde cezaevinde kalan Avukat Vural Ergül, tehlikeli tutuklu olarak kabul edilenlerin daha çok Adalet ve Kalkınma Partisi’nin dava dosyalarında doğrudan müşteki olduğu ya da davalarına müdahil oldukları kişiler olduğunu söylüyor.
Turkish Minute’dan Cevheri Güven’in haberine göre, Adalet Bakanlığının “özel gözetim gerektiren tutuklu” olarak nitelediği kişileri cezaevi yönetimleri “tehlikeli tutuklu” olarak adlandırıyor. Tehlikeli tutuklular, tek kişilik hücrelerde tutuluyorlar. Hücrelerin pencereleri bir kalemin geçemeyeceği sıklıkta demir örgüyle kaplı. Dışarıdan çok az ışık sızabiliyor. Günde sadece bir saat hücrelerinin dışına çıkma hakları var. Tek başlarına çıktıkları havalandırma boşluğu da bir çeşit hücre. 8 metrelik duvarlarla çevrili kutu şeklindeki havalandırma alanın genişliği 4.70 metre, uzunluğu ise 8.70 metre ve tavanı iki kat tel örgüyle kaplı. Kabaca 10 adımlık bir alan.
Tehlikeli tutukluların, duvarların üzerinden bile olsa bağırarak diğer tutuklularla konuşmaları yasak. Bunu denediklerinde disiplin cezası alıp 4 hafta süreyle cezalandırılıyorlar. Ellerinden alınan ilk hak, aileleriyle haftada bir 10 dakikalık telefonla görüşebilme hakkı oluyor.
5 METREKARELİK HÜCRELERDE TUTULUYORLAR
Kendisi de bir süre tehlikeli tutuklu statüsünde izolasyon altında tutulan avukat Vural Ergül, Bakırköy Kadın Cezaevi gibi eski ve küçük cezaevlerinde tehlikeli tutuklu sınıfına sokulan kişilerin 5 metrekarelik hücrelerde tutulduğunu söylüyor. Ergül, yasalara göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası kesinleşen kişiler ve cezaevinde çevresine saldıran kişiler tehlikeli tutuklu statüsüne alınması gerekirken, 2016 yılından beri bu yöntem siyasi bir cezalandırma şeklinde uygulanıyor. “Bu kişiler henüz tutuklu, hükümlü değiller” diyen Ergül, Adalet ve Kalkınma Partisinin doğrudan müdahil olduğu ya da şikayetçi olduğu davalardan tutuklu kişilerin daha çok bu statüye sokularak ağır bir izolasyona tabi tutulduklarını belirtiyor. Ergül, ağır izolasyon şartlarına dikkat çekerek bunun işkence olduğunu vurguluyor.
BAŞKA İNSAN GÖRMEMESİ ESAS
Tehlikeli tutukluların yakınlarının verdiği bilgiye göre uygulama şu şekilde: Tehlikeli tutukluların zorunlu olmadıkça hiçbir halde hücrelerinden çıkartılmaması esas. Avukat görüşüne, berber veya hastaneye getirilip götürülürken hiçbir halde başkaca bir tutuklu ya da hükümlü ile karşılaştırılmıyor. Tehlikeli tutuklu hücresinden çıkartılacak olursa hücrenin başındaki gardiyan telefonla geçiş yapacağı koridorlardaki diğer gardiyanları uyarıyor, koridorlar boşaltıldıktan sonra geçiş yapılabiliyor. Tutuklular cezaevi içerisinde bir yerden bir yere nakledilirken bile hiç bir halde insan yüzü görsün istenilmiyor. Zorunlu olarak bir tehlikeli tutuklu getirilip götürülürken koridorda bir başka tutuklu ile karşı karşıya gelirse bu durumda tehlikeli tutuklu duvara döndürülerek bekletiliyor, koridor boşaldıktan sonra tehlikeli tutuklunun cezaevi içerisindeki bir yerden bir yere gidişi tamamlanıyor.
S TİPİ CEZAEVLERİ KAMUOYUNDAN GİZLENİYOR
Türkiye’de cezaevleri harflerle derecelendirilmiş durumda. Ağır tecrit nedeniyle eleştirilen “F Tipi” cezaevlerinden sonra tehlikeli tutuklu statüsüne alınanlar için “S Tipi” ismi verilen ancak şartlarını kamuoyunun henüz bilmediği bir cezaevi statüsü de var. Adalet Bakanlığı Cezaevleri Genel Müdürlüğünün resmi yönetmelikleri S Tipi Cezaevi hakkında hiçbir bilgiyi paylaşmıyor.
Vural Ergül, S Tipi Cezaevi hakkında kamuoyuna çok az bir sızıntının olduğunu söylüyor: “S Tipi uygulamada yeni çıktı. Adalet Bakanlığı kaynaklarında ayrıntılı bilgi yok, biz avukatların fiilen edindiği bilgiler var. Antalya, Bursa gibi şehirlerde de var. Tek kişilik hücreler halinde yalıtılmış tutuklu ve hükümlüler için şekillendirilmiş. Fazlaca bilgi yok. Nasıl bir ceza uygulaması olduğunu bilen de yok. Bu Adalet Bakanlığının uygulamaya en son kattığı cezaevi.”
İŞTE TEHLİKELİ TUTUKLU LİSTESİNDEKİ İSİMLER
Tehlikeli tutuklu listesine alınanların sayısı her geçen gün artarken, en bilinenleri Erdoğan iktidarının dört bakanına karşı 2013 yılında yolsuzluk operasyonu gerçekleştiren polisler. Erdoğan, yolsuzluk soruşturmasını hazırlayan polisleri, ‘iktidarını devirmeye çalışan darbeciler’ olarak suçladıktan sonra 2014 yılında tutukladı. Polis amirleri Ömer Köse ve Yakup Saygılı, tehlikeli tutuklu sınıfındalar. En ağır şartlarda tutulan isim ise eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk. Erdoğan tarafından 2016 yılında gerçekleştirilen başarısız darbe girişiminin lideri olarak nitelenen Akın Öztürk’ün hücresinin yan tarafındaki hücreler de boş tutuluyor. Suriye’ye silah götüren tırları durdurduğu gerekçesiyle tutuklu bulunan Tümgeneral Hamza Celepoğlu da tehlikeli tutuklu sınıfında. Bir başkası ise eski MİT çalışanı Enver Altaylı. Gazeteci Hidayet Karaca da tehlikeli tutuklu sınıfında.
MAHKEME KARARLARI UYGULANMIYOR
Beş yıldır tehlikeli tutuklu statüsünde yalıtılmış halde tutulanlardan Enver Altaylı, durumu mahkemeye taşıdı. Keyfi olarak ağır izolasyona tabi tutulduğunu belirten Altaylı, açtığı davayı kazandı. Mahkeme havalandırma süresinin bir saatten dört saate çıkmasına hükmetti. Ancak Cezaevi Savcılığı, konunun idari bir karar olduğunu belirterek, mahkeme kararını uygulamadı.
Vural Ergül, müebbet hapis cezasına çarptırılan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın şartlarının bile tehlikeli tutuklulardan iyi olduğunu söylüyor: “Ben Öcalan’ı emsal alıyorum, çünkü devletin bütünlüğüne yönelik bir suçtan mahkum. Ama Öcalan’ın televizyonu, süresiz aletli spor yapabilme hakkı var. Tehlikeli tutuklular ise kendi paralarıyla radyo dahi alamıyorlar. Öcalan’a uygulanan hukuku özlüyoruz. Ona uygulanan hukuka bile muhtaç halde tehlikeli tutuklular. Sistematik, sürekli, düzenli, örgütlü ve örtülü bir işkence durumu söz konusu. Terör tutuklularının tek başlarına tutulmaları Türkiye’de yaygın ama tehlikeli tutuklu statüsü apayrı bir izolasyonu içeriyor. Tutuklunun dış dünya ile ilgili tüm bağları kopartılıyor. Temiz hava alma hakları 5 yıldır günde yalnızca bir saat süre ile sınırlandırılan tehlikeli tutukluluların hemen tamamında ciddi sağlık sorunları başgöstermiş.
Hiçbir canlı için dahi kabul edilemez bu halin kötü muamele ve işkence olduğu tartışılmaz.”
24 SAAT TEK BAŞINA
Enver Altaylı’nın avukatı Dilara Yılmaz’ın Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesine verdiği 30.09.2020 tarihli 41 sayfalık işkence ve kötü muamele dilekçesinde durum şöyle anlatılıyor: “77 yaşında olan müvekkilim 38 aydır her günün 24 saatini tek başına geçirmek zorunda bırakılmaktadır. Her günün 23 saatini hareket alanı iki üç metre karelik bir hücrede tek başına bırakılmaktadır. Günde bir saat pis kokulu, sekiz metrelik duvarlarla çevrili yaşına rağmen ihtiyaç duyduğu halde güneş almayan biryerde tutulmaktadır. Günde bir saat orada yürümesine izin verilmektedir fakat o zamanda da tek başına kalması temin edilmektedir. 38 aydır hiç kimseyle sosyal temasına izin verilmemiştir.”
İŞKENCE RAPORLAŞTIRILDI
Türkiye İnsan Hakları Vakfı, tehlikeli tutuklu statüsünde tutulan 77 yaşındaki Enver Altaylı’nın durumunu incelediği raporda durumun işkence olduğunu tespit etti. Adli Tıp Uzmanı Dr. Ümit Biçer ve Klinik Psikiloji ve Tıp Doktoru Dr. Türkcan Baykal tarafından hazırlanan raporun sonuç kısmında şöyle dendi: “Uluslararası standartlar ışığında, kişinin cezaevinde tutulma biçimi olan belirsiz süreli/süresiz uzatılmış tek başına kapatılma ve kişinin yaşı, fiziksel, ruhsal, zihinsel sağılığı birlikte değerlendirildiğinde; uygulamanın işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezalandırma kapsamında değerlendirilebileceği kanaatini bildirir bilimsel değerlendirmedir”
TUTUKLU YAKINLARI: TEHLİKELİ TUTUKLULAR LİSTELERİNİ İKTİDAR HAZIRLADI
Bir kişinin tehlikeli tutuklu olduğuna her cezaevinin “Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığı” karar veriyor. Yasa gereği karar 7 kişilik bir kurul tarafından geçici olarak verilebilecekken, 5 yıldır tehlikeli tutuklu statüsünde tutulanlar var. İsmini vermek istemeyen tehlikeli tutukluların yakınları, uygulamanın birden çok cezaevinde aynı anda devreye sokulmasının, tehlikeli tutuklu listesinin cezaevleri dışında hazırlandığı ve Adalet Bakanlığı üzerinden cezaevlerine gönderildiği iddialarına haklılık kazandırdığını belirtiyorlar. Yakınlara göre uygulama tamamen siyasi bir cezalandırma.
SAYILARI 500 İLA 1000 KİŞİ
Halen tehlikeli tutuklu olarak bulundurulan tutuklu sayısı tam olarak bilinmemekle beraber Avukat Vural Ergül, sayının 500 ile 1000 arasında olabileceğini söylüyor. Tehlikeli tutuklular arasında 150 kadar general, eski polis amirleri, MİT çalışanları, gazeteciler ve Gülen Hareketinden isimler bulunuyor.
DOSYALARI AİHM’NİN ÖNÜNDE
Tehlikeli tutuklulardan bazıları zaman zaman cezaevinde darba uğradıkları iddiasıyla gündeme geldiler. Eski polis amiri Ömer Köse, gardiyanlar tarafından tek kişilik hücresinde saldırıya uğradığı gerekçesiyle şikayetçi oldu. Tekirdağ Cezaevinde tutulan Köse’nin bulunduğu odada kaloriferlerin kapatıldığı, sıcak su verilmediği, soğuk suyun ise çok az verildiği de avukatları tarafından şikayet konusu yapıldı.
Tehlikeli tutuklu olarak bulundurulan bazı şüpheliler ise ayrıca istekleri dışında zorla saçlarının kestirildiği iddiası ile de gündeme geldiler. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde tehlikeli tutuklu statüsünde tutulanların açtıkları davalar halen devam ediyor
Vural Ergül, sistematik ve yaygın bu uygulamanın şüphesiz Türkiye’nin uluslararası sorumluluğunu doğuracağını, uygulamanın bugüne dek kamuoyunda dile gelmemiş olmasının Türkiye’deki insan hakları savunucularının eksik ve ayıbı olduğunu belirtiyor.

AKP Hükumeti’nin yargılandığı Turkey Tribunal nedir?
21 Eylül 2021 in Featured, İşkence Haberleri
Geçen yıl Belçika’da kurulan ve üyeleri arasında AİHM’nin eski yargıçları ile insan hakları alanında uzman profesörlerin bulunduğu Turkey Tribunal, Erdoğan rejiminin hukuksuzluklarını yargılayan bir halk mahkemesi…
BOLD – AKP hükümetinin yargılandığı Turkey Tribunal dün sabah Cenevre’de başladı. 4 gün sürecek olan yargılama canlı olarak Turkey Tribunal internet sitesinden ve Turkey Tribunal YouTube kanalından İngilizce veya Türkçe olarak takip edilebiliyor. Geçen yıl Belçika’da kurulan Turkey Tribunal nedir?
SİVİL BİR MAHKEME
Turkey Tribunal, uluslararası toplumu Erdoğan rejiminin yaptığı insan hakları ihlalleri ile ilgili bilgilendirmek ve farkındalık oluşturmak kurulan için bir insan hakları ve sivil bir mahkeme. Yasal olarak bağlayıcı bir mahkeme değil, ancak bu sivil mahkemenin kararlarının yüksek ahlaki otoriteye sahip olacağı ve içtihat oluşturacağı öngörülüyor.
Mahkemeye dair tüm belgeler, tanıklıklar ve hakimlerin kararları, dijital iletişim araçları aracılığıyla tam şeffaflık içinde yayınlanacak. Mahkeme böylece uluslararası toplumu Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri ile ilgili bilgilendirmek ve bilinçlendirmek istiyor.
Sivil mahkeme Prof. Dr. Johan Vande Lanotte tarafından organize ediliyor. Ghent Üniversitesi’nde profesör olan Lanotte, dört farklı dönemde Belçika’da federal hükümetlerde Başbakan Yardımcılığı yaptı ve 2006 yılında Kral II. Albert tarafından Devlet Bakanı olarak atandı.
ERDOĞAN’IN YARGILAYAN SİVİL MAHKEMENİN ÜYELERİ KİM?
Turkey Tribunal Mahkemesi Başkanı Prof. Em. Dr. Françoise Barones Tulkens, 1976-98 yılları arasında Université de Louvain la Neuve’de çalıştı. 1998-2012 yılları arasında Strazburg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargıç ve daha sonra başkan yardımcılığı görevlerini yürüttü. 2012-2016 arasında BM Kosova İnsan Hakları Danışma Paneli Üyesi olan Tulkens, 2013-2018 arasında AB Temel Haklar Ajansı Bilim Kurulu Üyesi ve 2016-2017 yıllarında “Monsanto Tribunal Mahkemesi» başkanı olarak görev yaptı.
1976-1998 yılları arasında Pretoria Üniversitesi’nde İnsan Hakları Merkezi profesörü ve kurucu direktörü olarak görev yapan Dr. Johann van der Westhuizen, 1999-2004 yılları arasında Güney Afrika Yüksek Mahkemesi Transvaal Şubesinde yargıç olarak çalıştı. Dr. Johann van der Westhuizen 2004-2016 arısında Güney Afrika Anayasa Mahkemesi eski Hakimi olarak görev yaptı.
Halihazırda Robert F. Kennedy İnsan Hakları Uluslararası Savunuculuk ve Dava Takibi Başkan Yardımcısı olan Angelita Baeyens, 2012’den beri Georgetown Üniversitesi Hukuk Merkezi’nde Yardımcı Hukuk Profesörü olarak görev yapıyor. 2012-2014 yılları arasında BM Siyasi İşler Bakanlığı Siyasi İşler Sorumlusu olan Baeyens, 2006-2012 Inter-American İnsan Hakları Komisyonu’nda hukuk görevlisi olarak çalıştı.
Prof. Em. Dr. Giorgio Malinverni, halen Avrupa Konseyi İdare Mahkemesi Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. 1965 yılında Cenevre’deki Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü’nde doktora yapan Malinverni’ye, 2011 yılında Zürih Üniversitesi tarafından fahri doktor unvanı verildi. 1974-1980 yılları arasında Cenevre Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde profesör olarak çalışan Malinverni, 1990-2006 yılları arasında da Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu’nda (Venedik Komisyonu) görev yaptı. Malinverni 2007-2011 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hakimi (Strazburg) olarak çalıştı.
Prof. Dr. Ledi Bianku, halen Strazburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Enstitüsü’nde görev yapıyor. 2008-2019 yılları arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hakimi olan Bianku, 2006-2008 yılları arasında Venedik Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu Üyesi olarak çalıştı. Bianku, Arnavutluk Sulh Hakimi Yüksek Okulu ve Tiran Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde (Arnavutluk) insan hakları, AB hukuku ve uluslararası kamu hukuku dersleri verdi.
Uluslararası arabuluculuk ve uluslararası anlaşma prosedürleri ile ilgilenen uluslararası insan hakları hukuku uzmanı olan, 2000-2002 yılları arasında New South Wales Üniversitesi Avustralya İnsan Hakları Merkezi Direktörü olarak görev yapan Dr. John Pace, şu anda ise Diplomasi Eğitim Programı Direktörü olarak çalışıyor. 2004-2006 yılları arasında BM Irak Yardım Misyonu İnsan Hakları Ofisi Şefi olan Pace, 1978-1991 ve 1993-1994 yılları arasında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Sekreteri olarak çalıştı. Pace, 1978-1988 çeşitli ülkelerdeki soruşturma görevlerini içeren Özel Prosedürler Başkanı olarak görev yaptı.

İşkence devam ediyor: Temmuz’da 248 kişi işkence ve kötü muamele gördü
10 Eylül 2021 in Featured, İşkence Haberleri
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun temmuz ayına ilişkin hak ihlali raporunda 263 kişinin düşünceleri nedeniyle gözaltına alındığı belirtildi. Raporda, 211 kişinin yaşam hakkının ihlal edildiği, 248 kişinin ise işkenceye ve kötü muameleye maruz kaldığı kaydedildi.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, hak ihlali raporunu yayınladı. Tanrıkulu’nun, Temmuz 2021 İnsan Hakları İhlalleri Raporu’na göre, bir ayda 988 kişi hak ihlaline uğradı. Rapora göre Temmuz ayında 263 kişi düşünceyi ifade özgürlüğü nedeniyle gözaltına alındı.
263 KİŞİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ NEDENİYLE GÖZALTINA ALINDI
Rapora göre; 988 kişi hak ihlaline uğradı. 211 kişinin yaşam hakkı ihlal edildi. 248 kişi işkenceye ve kötü muameleye maruz kaldı. 263 kişi düşünceyi ifade özgürlüğü nedeniyle gözaltına alındı. Temmuz ayında toplam 211 kişinin yaşam hakkı ihlal edildi. 146 işçi, iş cinayetleri sonucunda yaşamını yitirdi. 24 kadın öldürüldü. 15 mülteci yaşamını yitirdi.
CEZAEVLERİNDE ŞİDDET DEVAM EDİYOR
Rapora göre; 248 kişiye işkence ve kötü muamele yapıldı. Kötü muameleye maruz kalanlar, cezaevlerinde, hastane ve adliyelerde fiziksel şiddete uğradıklarını söyledi. Buna göre; 67 kişinin fiziksel/psikolojik şiddete maruz kaldığı, isteği dışında başka cezaevine gönderildiği, sağlık hakkının engellendiği, beslenme, yatak, sıcak su, iletişim haklarının verilmediği belirlendi.
GEÇEN YIL İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ GÖZALTISI 20 KİŞİYDİ
Tanrıkulu’nun geçen yıl temmuz ayındaki hak ihlallerine ilişkin hazırladığı raporda 4’ü çocuk 170 kişi işkenceyle karşılaştı. Cezaevlerindeki 43 kişi işkence ve kötü muamele gördü. 3 gazeteci gözaltına alındı, 2 gazeteci hakkındaki davadan mahkum oldu, 3 gazeteciye soruşturma açıldı. 178 erişim engeli kararı verildi. Düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanan 20 kişi gözaltına alındı, 6 kişi hakkında soruşturma açıldı, 1 kişi para cezasına mahkum oldu. 4 yerel yönetici görevden alındı, 34 siyasi tutuklandı, 3 siyasi hakkındaki davalardan mahkum oldu, 1 parti binası basıldı. 62 kişi eylem ve gösteri yürüyüşü nedeniyle hakkında açılan davalardan mahkum oldu.

Öğretmen Şaban Sarıkaya, “Afyon TEM’de işkence gördüm, beni tahliye ettiler, eşimi tutukladılar”
9 Eylül 2021 in Featured, İşkence Haberleri
17 ay hapis yatan KHK’lı öğretmen Şaban Sarıkaya, Afyon TEM’de işkence gördüğünü, diğer öğretmenlere elektrikle işkence yapıldığına tanık olduğunu söyledi. Tahliye olduğu gün eşinin tutuklandığını belirten Sarıkaya, sürekli hastaneye götürüldüğü için 2,5 aydır karantina koğuşunda kalan eşinin sağlık durumundan endişe ettiğini belirtti.
SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD ÖZEL
Gülen Hareketi soruşturmaları kapsamında 6 yıl 10 hapis cezasına çarptırılan ev hanımı Dudu Sarıkaya, cezaevinde sağlık sorunları yaşıyor. Kronikleşen hastalıkları nedeniyle sürekli doktora götürülen Sarıkaya 2,5 aydır karantina koğuşunda kalıyor.
Karantinada kalan 3 kişinin koronavirüs testi pozitif çıktığı için eşinin sağlık durumundan endişe ettiklerini söyleyen KHK’lı öğretmen Şaban Sarıkaya, “Önce beni tutukladılar. Gözaltında işkence gördüm. Sonra eşimi aldılar. Eşim hapiste astım oldu. Beyne giden damarda daralmalar var, boyun fıtığı var, psikolojik olarak çok yıprandı. Astım panik atakla birleştiğinde bayılmalar oluyor.” dedi.
SIK SIK BAYILIYOR
1 Eylül 2016’da çıkarılan 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen matematik öğretmeni Şaban Sarıkaya, 21 Eylül 2016’da gözaltına alındı. 17 Afyonkarahisar E Tipi Cezaevinde hapis yattı. İddianamesi hazırlandıktan sonra 22 Ocak 2018’de tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Şaban Sarıkaya’nın, aynı dosyada yargılanan 41 yaşındaki eşi Dudu Sarıkaya ise tutuklandı.
O günden beri Bursa Yenişehir Kadın Kapalı Cezaevinde tutuklu olan Dudu Sarıkaya’nın cezaevinde kalması gereken süre mart 2022’de bitiyor. Ancak cezaevinde maruz kaldığı koşulları nedeniyle hem fiziksel hem psikolojik sağlığı bozulan Dudu Karakaya, son zamanlarda sık sık bayıldığı için hastaneye götürülüyor.
Bylock kullandığı iddiasıyla ve Şaban Sarıkaya’nın eşi olduğu için hapis cezası verilen Dudu Sarıkaya, Bold Medya’nın Şubat 2019‘da yayınladığı aşağıdaki fotoğrafta sağdan 3. sırada görülüyor.
“AFYON TEM’DE İŞKENCE GÖRDÜM”
Örgüte yardım ettiği iddiasıyla 3 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılan ve daha sonra beraat eden Şaban Sarıkaya, Afyon Terörle Mücadele Şubesi’nde gördüğü ve tanık olduğu işkenceleri Bold Medya’ya anlattı:
“Beni ilk önce Afyon TEM Şube’ye götürdüler. Orada işkence gördüm. Eşimle tehdit edildim. Ben bir öğretmendim. Bir şey bilmiyordum. Öğretmen olduğumu biliyordum sadece. Beni duvara dayayıp 2-3 polis arkamdan dosyalarla vurdular, yumrukladılar. İki saat boyunca koridorda beklettiler. ‘Burada kimsen yoksa, burada sana ne yapsak kimsenin ruhu duymaz. Çoluğunu, çocuğunu getiririz’ diye psikolojik baskı yapıldı.
3-4 ÖĞRETMENE ELEKTRİK VERDİLER”
Daha sonra polis okulunun spor salonuna götürdüler. Orada 60’ün üstünde öğretmen vardı. Herkesi arkadan kelepçeleyip iki saat ayakta, iki saat oturtarak, 24 saat ışık açık vaziyette bizleri bastırmaya çalıştılar. Bir öğretmenin kollarında, sırtında ve vücudunun değişik yerlerinde elektrik izi vardı. 3-4 öğretmene bunu yaptılar. Gece yarısı onların bağırtılarıyla uyandık. Koltuklarının arasına girerek sürüyerek başka yere götürdüklerine şahit olduk. Elektrik veriyorlar, dövüyorlar, özel bölgelere tekme atıyorlar. Vücudunda herhangi bir yaralanma olanları doktora götürmüyorlardı. Benim tüm muayenelerimde yanımda hep polis bulundu.
“17 AY HUKUKSUZ BİR ŞEKİLDE HAPİS YATTIM, BERAAT ALDIM, İŞE İADE EDİLMEDİM”
17 ay hukuksuz bir şekilde hapis yattım. Üstüne işkence gördüm. Avukatımızla, ailemizle görüşmelerimiz kayıt altına alındı. Eşimi gözaltına almaya geldiklerinde evde kaynanam ve kayınpederim vardı. Eşim işte o sırada. Ben hapiste olduğum için bir iş bulmuş, çalışıyordu. Çocuklarımız küçüktü. 18 yaşında olsalardı onları da alacaklardı. Çocuklarım 5 yıldır anne babayı birlikte görmediler. Ben hakkımda açılan davadan beraat aldım. İşime iade edilmedim.”

Kanserli Veysel Alıcı için Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifinden çağrı
6 Eylül 2021 in Featured, İşkence Haberleri
7 ay önce tutuklanan lenf kanseri Veysel Alıcı’nın durumu daha da kötüleşti. Merkezi Ankara’da olan Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, dişleri dökülmeye başlayan, sol kolu uyuşan, aşırı derecede zayıflayan Alıcı’nın acil tahliye edilmesi için çağrıda bulundu.
BOLD – Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, 2 Şubat’tan beri Konya E Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu olan lenf kanseri Veysel Alıcı’nın sağlık durumunun giderek kötüleştiğini belirterek acil tahliye edilmesini istedi.
Cezaevindeki hastaların durumuna dikkat çekmek için raporlar hazırlayan Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, eylemlerinin 365’incisini önceki gün İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi’nde gerçekleştirdi.
42 yaşındaki ağır hasta Veysel Alıcı’nın sağlık durumu hakkında konuşan inisiyatif üyesi avukat Ömer Faruk Yazmacı, Alıcı’ya 2013 yılında lenf kanseri teşhisinin konulduğunu söyledi.
Yazmacı, “Konya’da Meram Tıp Fakültesi’nde tedavisi başlamış ve sonrasında Ankara Tıp Fakültesi’nde devam etmiştir. Ankara Tıp Fakültesi’nde ameliyat olmuş ve bu ameliyatla lenf nodülleri alınmıştır. Ameliyattan sonra Konya’ya dönmüş ve kontroller için Ankara’ya gidiş geliş yapmaya başlamıştır. Tedavi süresince uzun süre kemoterapi almıştır” diye belirtti.
SOL KOLUNDA UYUŞMA BAŞLADI
Alıcı’nın kanser hastalığının yanı sıra kalp kapakçığında gevşeme olduğunu ifade eden Yazmacı, şöyle dedi: “Eşi, son ziyaret sırasında parmaklarının aşırı şekilde şiştiğini gözlemlemiş ve mahpus tarafından ‘sol kolunda uyuşma başladığını, bağışıklık sisteminin kötüleştiğini ve dişlerinin dökülmeye başladığını’ aktarılmıştır. Dişlerinin dökülmesinden dolayı yemek yiyememekte ve aşırı derecede zayıflamıştır. Şişliklerden dolayı mektup dahi yazamamaktadır. Ağır olan hastalıkları ve bağışıklık sisteminin çökmesi nedeniyle hapishanede tek başına yaşamını devam ettirmekte zorlanmaktadır. Her hastane sevki sonrası karantina odasında uzun süre tutulması nedeniyle ilk başta hastaneye gitmek istememiştir. Ancak Ramazan Bayramı’ndan hemen sonra hastaneye gitme yönündeki tüm başvurulara olumsuz yanıt verildiğini ifade etmiştir. Yine psikolojik olarak da yıprandığını, koğuşların kalabalık olması nedeniyle 3 kişiye bir yatak düştüğünü ve yemeklerin plastik yoğurt kaplarında kalması nedeniyle bağışıklık sistemi zaten zayıf olan durumunun endişe verici hale geldiğini dile getirmiştir.”
ACİL TAHLİYE ÇAĞRISI
Veysel Alıcı’nın metabolizmasının zayıfladığını ve vücut direncinin düştüğünü vurgulayan Yazmacı, “Mart ayında yapılan tetkiklerde; ‘kasık bölgesi, karın ön duvarının sağ ve soldaki alt kısımlarda 10 mm’yi geçmeyen 2 adet lenf nodülü bulunmaktadır. Her iki akciğer posterior segmentlerde yoğunluk artışları izlenmektedir. Dalak hilusunda 8 ve 10 mm aksesuar dalak lehine değerlendirilen 2 adet nodüller izlenmektedir’ denilmektedir” bilgilerini paylaştı.
Yazmacı, lenf kanseri hastalığının yanı sıra başka hastalıkları olan, durumu gittikçe kötüleşen, cezaevinde iyileşme ve tedavi olanağı bulunmayan Alıcı’nın tutukluluğunun sonlandırılarak, sağlıklı koşullarda tedavisinin devamı için acil olarak tahliye edilmesini istedi.

Genç avukat Zeki Utlu tutuklandı: Gözlerinden rahatsız, gün ışığı görmediği için durumu kötüye gidiyor
1 Eylül 2021 in Featured, İşkence Haberleri
Daha önce 14 ay hapis yatan avukat Zeki Utlu, cezası onaylandığı için tutuklanıp tekrar hapse gönderildi. Eşinin ileri derecede görme bozukluğu olduğunu söyleyen Feyzanur Utlu, “İçeride gün ışığı görmediği için durumu kötüye gidiyor. Oğlum her gece babasının fotoğrafını öpüp yatıyor” dedi.
SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD ÖZEL
Gülen Hareketi soruşturmaları kapsamında 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan 30 yaşındaki avukat Zeki Utlu, 17 Haziran’da tutuklandı. Hatay Barosu tarafından stajyer avukatlığı kabul edilmediği için ticaret ve hamallık yaparak ailesini geçindiren genç avukat, cezası onaylanınca tekrar hapse gönderildi.
15 aylık bir bebekleri olduğunu ifade eden Feyzanur Utlu, “Hatay Barosu 3 yıl stajyerliğini kabul etmedi, eşim tekrar başvurmuştu, sonucunu beklerken bu gelişme oldu. Zor günlerimiz hiç bitmedi. Eşimin göz sağlığı da bozuluyor. Oğlum her gece babasının fotoğrafını öpüp yatıyor. Onun geleceğinden ikimiz de endişeliyiz.” diye konuştu.
GÖZLÜK NUMARASI HAPİSTE 7.6 OLDU
42 ay İskenderun Kapalı Cezaevinde kalacak olan Utlu, ileri derece miyop. Daha önce de 14 ay cezaevinde kalan Utlu, o süreçte 7 olan gözlük numarası 7.6’ya çıktı. Feyzanur Utlu’nun verdiği bilgiye göre, eşinin göz bozukluğu cezaevinin ortamı nedeniyle gittikçe ilerliyor.
Feyzanur Utlu, “İçeride gün ışığı görmediği için durumu kötüye gidiyor. Çocukluğundan bu yana gözlerinde şaşılık var. Öğrenciyken tedavi olmuştu. Ama son yıllarda çok stres yaşadığımız için göz kendini zorluyor. En son görüşe gittiğimde fark ettim, bir gözü tamamen başka tarafa bakıyor. Ve bu durum ışıksız kaldığı bir ortamda daha da ilerliyor.” dedi.
BALAYINDA TUTUKLANDI
Feyzanur-Zeki Utlu çifti 29 Ocak 2017’de evlendiler. Balayı için Nevşehir’e gittiler. Zeki Utlu bir gün sonra gözaltına alındı. Stajyer avukatken öğrenci evlerinde kaldığı ve öğrencilerle ilgilendiği iddiasıyla Utlu’nun da dahil olduğu 48 kişi hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmıştı.
Nevşehir’den Ankara’ya getirilen Utlu, 3 Şubat 2017’de tutuklandı. 14 ay Kırıkkale Keskin Cezaevinde kaldı. Henüz yeni evli olan Feyzanur Utlu, evini dağıtmak zorunda kaldı. Utlu, “Biz İskenderun’dayız. Kırıkkale’den önce eşim bir ay Sincan’da kaldı. Buradan Ankara’ya git gel yapıyorduk. Kayınpederim görüş dönüşünde kalp krizi geçirdi. Eşim gelince kayınvalidemin terasında yaşadık. Zor günlerdi.” dedi.
Öğrencilerle ilgilendiği, Bylock kullandığı iddialarıyla ve tanık ifadelerine dayanılarak 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Zeki Utlu, Şubat 2018’de tahliye oldu. Üç gün sonra ise eşini gözaltına alındılar. Bylock’ta eşiyle yaptığı konuşmalar nedeniyle tutuklanan ve 3 ay Hatay Yayladağı Cezaevinde kalan Feyzanur Utlu, 24 Mayıs 2018’de tahliye edildi.
“KOĞUŞTAKİLER SANA NE OLDU, DEDİ”
Hapisteyken bir kere hastaneye giden Feyzanur Utlu, bin pişman olduğunu söylüyor. Hasta tutukluların doktora neden gitmek istemediklerini çok iyi anladığını belirten Utlu, “Çok şükür temiz çıktı sonuçlar ama gider gelirken çok zorlandım. Eline kelepçelerin takılması, boş bir alanda adının bağırılması, geri dönerken adlilerle dönüyorsun. Küfredilen bir ortam. Geldiğimde dudağımda uçuk çıkmış, rengim sararmıştı. Arkadaşlar bana ‘Sana ne oldu?’ dedi. Muayene süreci de zordu. Kadın komutan, gardiyan başımda, doktor var. Herkesin gözü önünde muayene. Keşke gitmeseydim dedim. O noktaya geldim.” diye konuştu.

3 çocuk annesi Merve Hande Kayış: Karantina hücresinde insan aklını kaybedebilir
30 Ağustos 2021 in Featured, İşkence Haberleri
4 metrekarelik karantina hücresinde 14 gün boyunca 4 kişi yaşamak zorunda kaldıklarını söyleyen Merve Hande Kayış, aklını kaybedebileceği bir ortama konulduğunu belirtti. Gebze Kadın Kapalı Cezaevinin koşullarının insan hayatını tehlikeye attığını ifade eden Kayış, vicdan sahibi tüm insanlara seslenerek, “Bu nefretin bir sınırı yok mu?” diye sordu. Anne sütüyle beslenen 16 aylık ikizleri ve 4 yaşında bir kızı olan Kayış’ın gözaltındayken çocuklarına süt vermesi de engellendi.
SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD ÖZEL
Gebze Kadın Kapalı Cezaevinde tutuklu olan üç çocuk annesi Merve Hande Kayış, cezaevinde maruz kaldığı hak ihlallerini ve insanlık dışı muameleleri, HDP Kocaeli Milletvekili ve insan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu’na gönderdiği mektupta anlattı.
16 aylık ikiz bebekleri ve 4 yaşında bir kızı olan Kayış, Gülen Hareketi soruşturmaları kapsamında 20 Nisan’da İstanbul’daki evinde gözaltına alındı. Tanık ifadelerine dayanılarak, Gölcük’te bir öğrenci evindeki dini kitapta parmak izi çıktığı için ve Bylock kullandığı iddiasıyla tutuklanan Kayış’ın bebekleri 4 aydır anne sütünden mahrum kaldı. Kendisine fiziksel olarak zarar vermeye başlayan kızı da psikolojik destek almaya başladı.
“NEZARETTE İKİ ANNEYDİK, SÜTLERİMİZİ LAVABOYA DÖKTÜK”
Mektubunda 10-15 polis tarafından gece yarısı evinde gözaltına alındığını belirten Merve Hande Kayış, nezarethanede kendisiyle birlikte bebeği bulunan başka bir anne daha olduğunu anlattı.
İkisine de bebeklerinin verilmediğini söyleyen Kayış, “Geceden sabaha, ertesi gün sabahtan akşama ısrar etmemize rağmen bebeklerimizi alamadık. Sütümüz biriktiği için ağrıdan uyuyamayacak hale geldik, şişelere sağıp lavaboya döktük. En son bir memur gelip bize, ‘Pompa verelim sütünüzü sağın, bebeğe verelim dışarıda.’ dedi. Bu nasıl vicdansızlıktır sayın vekilim?” diye yazdı.
“ANNE SÜTÜ NASIL ENGELLENEBİLİR?”
Vicdanlara seslenen Kayış, bir bebeğin 2 yaşına kadar en temel besin kaynağı ve en doğal hakkı olan anne sütünü emmesi nasıl engellenebilir diye sordu ve “Bu insanlığa da görev bilincine de Müslümanlığa da sığmaz. Bu nasıl bir nefrettir. Bu nefretin bir sınırı yok mu?” dedi.
“İFTARDA TARİHİ GEÇMİŞ YİYECEKLER VERİLDİ”
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde bir gece gözaltında kalan Kayış, salgının en yüksek olduğu dönemde havalandırması olmayan nezarethanede 14-15 kadının birlikte tutulduğunu ve koronavirüs tedbirlerinin hiçbirinin uygulanmadığını vurguladı. Ramazan ayı olduğu için oruç tuttuklarını belirten Kayış, iftar için kendilerine verilen hazır yemeklerin tarihlerinin geçmiş olduğunu da söyledi.
“İNSAN AKLINI KAYBEDEBİLİR?
Daha sonra Gebze Kadın Kapalı Cezaevine götürülen Merve Hande Kayış’ın bu cezaevinde yaşadığı ve tanık olduğu hak ihlalleri ise daha korkunç. Bulunduğu karantina hücresinin insanın aklını kaybetmesi için çok uygun olduğunu vurgulayan Kayış, küçücük hücrede 14 gün boyunca 4 kişi kaldıklarını, son gün ise sayılarının 8 olduğunu belirtti.
Cezaevinin sağlıksız koşullarını en ince ayrıntısına kadar tarif eden Kayış sözlerini şöyle sürdürdü:
“Koydukları yerde ışık yok. Koridor ışığı vuruyor hücreye. Küçücük bir oda. İçinde kısa bir duvar var ve arkasında tuvalet, el lavabosu ve bir çeşme var banyo için. Kapısı yok bu kısmın! Tuvalet kısmında maşrapa yok, sabun yok, kova yok. Odada bir yatak var. Ne kadar temiz olduğunu tahmin edebilirsiniz. Odaya 4 kişi konulduk. Yerde üç tane daha yer yatağı vardı. 15 gün burada kalacaksınız denildi. Bahsettiğim alan 3 ya da 4 metrekare bir alan. Koskoca bir cezaevi, yeni gelen mahkuma karantina için başka bir koşul sunamaz mı? Pandemi başlayalı 1,5 yıl oldu. Yeni bir süreç değil. Adli suçlularla aynı yere kondum. Oruçluyum ve sabahtan akşama kadar sigara dumanı hiç bitmedi. 15 gün bu şartlarda oruç tutmak durumunda bırakılmak hiçbir insan için uygun değil, üstelik o kadar küçük ve pis bir alanda. Sadece oruç için de değil, hiçbir insanın yaşayabileceği yer değildi orası…
Küçücük yerde 14 gün 4 kişi kaldık. Yerde basacak yer yoktu. Her yer yataktı. Lavabodan çıkan yatakların üstüne basarak geçmek zorundaydı. Sonra aynı yatakların üstünde yemek yiyorduk. Ve o yemek tabaklarını tuvaletteki lavaboda yıkıyorduk… Havalandırma ya da avlusu yok hücrenin. Hücrenin içinde 1 karışlık, kafes tipi demirle kapalı, çok minik bir pencere vardı yukarıda. Onun dışında günde 1 saat koridorda yine kafes tipi bir demirin olduğu, bir pencerenin önüne çıkardılar sadece bizi. Hava almamız için. Koridorları ya da hücreyi temizlememiz için fırça, çekpas, çamaşır suyu, deterjan gibi temizlik malzemelerini vermiyorlardı… Vekilim tüm bunlar ‘pandemide bizim sağlığımız için” yapıldığı söylenen uygulamalar. Fakat ben insan sağlığının korunduğunu düşündüğüm bir uygulama göremiyorum.”
31 yaşındaki Merve Hande Kayış, mektubunu Gergerlioğlu’ndan yardım isteyerek tamamladı. İlk mahkemesinin 21 Eylül’de İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüleceğini de not düştü.
MERVE HANDE KAYIŞ’IN ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU’NA GÖNDERDİĞİ 11 AĞUTOS 2021 TARİHLİ MEKTUP
Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu’na;
Ben Gebze Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan Merve Hande Kayış. Öncelikle size geçmiş olsun dileklerimi sunmak istiyorum. Siz tutuklandığınızda ben henüz dışarıdaydım ve başından sonuna süreci televizyonda izledik. Çok üzüldük. Çok şükür ki adalet en azından sizin için yerini bulmuş oldu ve geri dönmüş oldunuz. Rabbim bir daha yaşatmasın. Bugüne kadar haklının yanında durup, mazlumların sesi olduğunuz için çok teşekkür ederim.
Eşim Emre Kayış’la görüştünüz sanırım. Durumu anlatmış. Ayrıntılı bir şekilde bende anlatmak istiyorum. Ben 3 çocuk annesiyim. 4 yaşında bir kızım, 16 aylık da ikiz bebeklerim var. Ben buraya girene kadar anne sütü alıyorlardı. Ama bunu dikkate almadan, yanıma bebeklerimi almama izin vermeden 20 Nisan gecesi saat 00:30 civarında 10-15 tane polis memuru Pendik’te ikamet ettiğim evime Vatan emniyetten geldiler. Çocuklarımın üçü de uyuyordu. Oğlum sese uyandı. Evi aradılar. Bir şey bulamadılar. Apartmanda çok ciddi gürültü yaparak beni gözaltına aldılar. Önce Marmara Üniversitesi hastanesine götürdüler. Raporu aldıktan sonra bayan polis orada bizden ayrıldı. Sonra Vatan Emniyet’e götürüldüm. Gittiğimde benimle birlikte 10-15 bayan vardı nezarethanede. Bulunduğumuz nezarethane kaloriferleri sonuna kadar açık ve havalandırması kapalıydı. Bahsettiğim hafta Corona vakalarının en yüksek olduğu haftaydı. Pandemi döneminde, sosyal mesafe diye her yerde uyarılar bulunduğu halde, o ortamda hep birlikte kaldık. Gece insanların nefesi daraldı, uyuyamadı kimse. Sahur vaktinde “tarihi geçmiş” içinde peynir olan bir küçük sandviç ve su verdiler. İftarda da pakette hazır yemek getirdiler ama onların da tarihi geçmiş ve kokan yemeklerdi. Hiç kimse yiyemedi. (Haşa yemek beğenmemek değil bu, fakat Ramazan ayında o insanlara, hepimize yapılan haksız bir zulüm olduğu için bahsetmek zorunda hissettim.) Benimle birlikte bir bayan daha vardı bebeğini emziren fakat ne ona ne de bana bebeklerimizi vermediler. Geceden sabaha, ertesi gün sabahtan akşama kadar ısrar etmemize rağmen bebeklerimizi alamadık. Sütümüz biriktiği için ağrıdan uyuyamayacak hale geldik, şişelere elimizle sütümüzü sağıp lavaboya döktük.
En son bir memur gelip bize, “pompa verelim sütünüzü sağın, bebeğe verelim dışarıda” dedi. Bu nasıl bir vicdansızlıktır sayın vekilim? Bir bebeğin 2 yaşına kadar temel besin kaynağı ve en doğal hakkı olan anne sütü emmesi nasıl engellenebilir? Bu insanlığa da, görev bilincine de, Müslümanlığa da sığmaz. Bu nasıl bir nefrettir? Bu nefretin bir sınırı yok mu?
Ben orada 1 gece 1 gün kaldıktan sonra 2. Gece saat 01:00 civarında 3 tane polis, Kocaeli’den gelip beni Kocaeli emniyetine götürdüler. Sabaha kadar orada bekledikten sonra, saat 14:00’de ifademi aldılar. 2 memur ve avukatım eşliğinde.
Sonrasında başka 2 memurla Kocaeli adliyesine götürüldüm. Yol boyunca ve adliyede mahkemeye girene kadar sürekli psikolojik baskıya, nasılsa tutuklanacağımı ima ettiler. 10 dk süren (Nöbetçi mahkemenin baktığı) mahkemede hakim beni tam anlamıyla dinlemedi bile ve tutuklandım. Gebze kadın cezaevine getirildim. Burada 15 gün hücrede “karantinada” bekletilip öyle koğuşlara dağıtılacağımızı ifade ettiler ve normalde hücre cezası olanların koyulacağı yere, yeni tutukluları koydular. Yeni tutuklanmış, 3 bebeğini arkada bırakmış bir anne cezaevine gelip o hücreye konulduğunda neler hisseder yada nasıl hisseder tahmin edebiliyor musunuz? İnsanın aklını kaybetmesi için çok uygun bir ortamdı orası sayın vekilim.
Koydukları yerde ışık yok, koridor ışığı vuruyor hücreye. Küçücük bir oda. İçinde kısa bir duvar var ve arkasında tuvalet, el lavabosu ve bir çeşme var banyo için kapısı yok bu kısmın! Tuvalet kısmında maşrapa yok, sabun yok, kova yok. Odada 1 yatak var. (Ne kadar temiz olduğunu tahmin edebilirsiniz.) Odaya 4 kişi konulduk. Yerde 3 tane daha yer yatağı vardı. 15 gün burada kalacaksınız, dışarıdan geldiğiniz için dendi. Bahsettiğim alan 3 yada 4 m2 bir alan. Koskoca bir cezaevi, dışarıdan yeni gelen bir mahkuma karantina için başka bir koşul sunamaz mı? Pandemi başlayalı 1,5 yıl oldu. Yeni bir süreç değil. Adli suçlularla aynı yere kondum. Oruçluyum ve sabahtan akşama kadar sigara dumanı hiç bitmedi. 15 gün bu şartlarda oruç tutmak durumunda bırakılmak hiçbir insan için uygun değil, üstelik o kadar küçük ve pis bir alanda sadece oruç için de değil, hiçbir insanın yaşayabileceği bir alan değildi orası.
Biz orada hücre cezası aldığımız için bulunmuyorduk. “Cezaevinin fiziki koşullarından ötürü” başka yer uygun olmadığı için oradaydık. Bize en azından koğuşlardaki insanlarla aynı muamele edilmeliydi. Hayat tarzımızın tamamen farklı olduğu, 1’i uyuşturucu, 1’i hırsızlık, 1’i gasptan gelen 3 kişiyle beni öyle bir yerde tutmuş olmaları zulümdür. Ayrıca hücrede yasak olduğu için ayna, bıçak, çamaşır suyu, jilet, vs. verilmedi. Yemekleri doldurup kapının altındaki küçük delikten yemeklerimiz verildi. Tutuklanma tarihimiz kapanmaya denk geldiği için bize orada önceleri kaşık, tabak, bardak da verilmedi. Kantine de uzun bir süre vardı. Çok sağ olsunlar,2 tane gardiyan (tamamen kendi inisiyatifleriyle) bize yardımcı olup koğuşlardan tabak, çatal, kaşık getirdiler. Ama o gece tamamen Allah’ın lütfuydu bu. Cezaevi yönetiminin bununla alakalı hiçbir çalışması yada kolaylaştırması yoktu. Tüm bunların pandemi şartlarından ötürü yapıldığı öne sürülüyor fakat bizden 7 gün sonra gelen bir bayan bizim yanımıza konuluyor.
Küçücük hücrede 14 gün 4 kişi kaldık. Yerde basacak yer yoktu, her yer yataktı. Lavabodan çıkan, yatakların üstüne basarak geçmek zorundaydı. Sonra aynı yatakların üstünde yemek yiyorduk. Ve o yemek tabaklarını tuvaletteki lavaboda yıkıyorduk. Yemek ısıtılacak, su kaynatacak, herhangi bir alet yoktu koğuşlardaki gibi ve zaten priz, fiş de yoktu. İftardan sonra gece 12’de büyük yoğurt kovasına konmuş olan sıcak suyu gelip dağıtıyorlardı çay içmemiz için. Tabi ki su soğumuş oluyordu. Havalandırma ya da avlusu yok hücrelerin. Hücrenin içinde 1 karışlık, kafes tipi demirle kapalı çok minik bir pencere vardı yukarıda. Onun dışında günde 1 saat koridorda yine kafes tipi demirin olduğu, bir pencerenin önüne çıkardılar sadece bizi. Hava almamız için. Koridorları yada hücreyi temizlememiz için fırça, çekpas, çamaşır suyu, deterjan gibi temizlik malzemelerini vermiyorlardı. Yemeği direk çarşafların üstünde yemek zorunda kaldık. En son gece hücreyi 8 kişiye çıkardılar. 2 gece de öyle kaldıktan sonra nihayet koğuşlara dağıttılar bizi. Tabi ki bu şartlarda oraya bebeklerimi de alamadım. Zaten bebek alımı da yoktu o süreçte cezaevine. Vekilim tüm bunlar “pandemide bizim sağlığımız için” yapıldığı söylenen uygulamalar. Fakat ben insan sağlığının korunduğunu düşündüğüm bir uygulama göremiyorum.
Tüm bunların yanında pandemi dolayısıyla açık görüşler yok. Kapalı görüş ayda 2 kez. Dışarıdan çocuk aldığımız takdirde tekrar adli suçlularla kalacağımız karantina koğuşlarında 15 gün kalma şartı var çocukla. Bu durumda çocuklarımı görme ve yanıma alma imkanım bile yokken burada tutuklu bulunuyorum… Annem corona geçirdi ve toparlanmakta zorlanıyor. Yaşlı olduğu için. Kayınvalidem hayatta değil. 3 çocuğa hatta 3 tane bebeğe tek başına eşim bakamaz. Mahkemem önce Kocaeli 4. Ağır Ceza Mahkemesiydi. Fakat orası yetkisizlik verdiği için şu an İstanbul 28 Ağır Ceza Mahkemesi bakacak. 2 gün önce 1. Ara karar duruşmam vardı ve tutukluluğa devam kararı geldi. Öncesinde de defalarca itiraz dilekçesi yazmama rağmen aynı cevap geldi. 21 Eylül’de ilk mahkemem. Bebeklerim ve 4 yaşındaki kızım her hafta pedegogla görüşüyor çünkü iyi değil. Beni istiyor ve bir anlam veremiyor. İkiz bebeklere eşim bakıyor. Ama çok zor. Bir anne bile ikiz bebeğe zor bakarken, bir baba tek başına 3 çocuğa nasıl bakabilir?
Bizlerin sesini Rabbim’den başka duyan yok sayın vekilim. Sizler halkın vekilisiniz. Bu zor süreçte de sesimizi duyurma cesaretini gösteren nadir kimselerdensiniz. Sesimi ve sesimizi duyurmanızı rica ediyorum. Gerekli yerlerle görüşüp bir an önce bebeklerimin yanına dönememe yardımcı olursanız çok sevinirim. Şimdiden çok teşekkür ederim. Allah yardımcınız olsun her daim…
Saygılarımla…
11/08/2021
Merve Hande Kayış

KHK’lı mimar Alev Şahin, siyah transporterla kaçırılmak istendi
21 Ağustos 2021 in Featured, İşkence Haberleri
Düzce’de Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden KHK ile ihraç edilen mimar Alev Şahin, evinin önünden kaçırılmak istendi. Kendilerini polis olarak tanıtan kişiler, Şahin’in avukatını araması sonrası geldikleri siyah panelvana binip hızla uzaklaştı. Şahin, “Avukatıma ulaşınca ve durumu anlatınca araca binip uzaklaştılar. Sizden korkan sizin gibi olsun” dedi.
Düzce’de Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden KHK ile ihraç edilen mimar Alev Şahin, evinin yakınındaki parkta etrafını saran ve polis olduklarını söyleyen kişilerce kaçırılmak istendi. Zorla bir siyah panelvana bindirilmek istenen Şahin, avukatına ulaşınca biri kadın 6 polis geldikleri siyah panelvanla uzaklaştı.
ARACA BİNMEM KONUSUNDA ISRAR ETTİLER
Yaşadığı durumu sosyal medya hesabından paylaşan Şahin, alışveriş yapmak için markete giderken evinin yakınındaki parkta etrafını 4 polisin çevirdiğini belirterek, “Bana ifade eksiğim olduğunu söyleyerek birlikte karakola gitmemiz gerektiğini söylediler. Ben de avukatımla kendim gelirim dedim. Ardından 34 YJV 21 plakalı siyah panelvan yaklaştı. Bu araçla kendileri ile gitmemde ısrar ettiler” dedi.
ARACA BİNMEYE ZORLAMAK KAÇIRMA TEŞEBBÜSÜDÜR
Polislere gözaltı kararı olmadan hiçbir araca binmeyeceğini söylediğini belirten Şahin, “Bu araçlarla insan kaçırdıklarını söyledim. Başka araç getirelim dediler. Yakalama kararı yoksa polis aracına beni bindiremeyeceklerini söyledim. Araca binmeyeceksem parkta sohbet edebileceğimizi söylediler. Polisle sohbet edecek biri değilim dedim. Avukatıma ulaşınca ve durumu anlatınca araca binip uzaklaştılar. Biri kadın 6 polis ile beni evimin sokağında çevirip araca binmeye zorlamak kaçırma teşebbüsüdür. Sizden korkan sizin gibi olsun!” dedi.
15 TEMMUZ SONRASI 33 KİŞİ KAÇIRILDI
15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL ve sonrasında muhaliflere yönelik siyah transporterlarla kaçırma olayları arttı. 15 Temmuz sonrası 33 kişi kaçırılırken bunlardan bazıları bir anda polis merkezinde ortaya çıktı. Yusuf Bilge Tunç, Hüseyin Galip Küçüközyiğit, Gülistan Doku, Mehmet Bal ve Hürmüz Diril’den hâlâ bir haber alınamıyor.